Kayıtlar

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından

31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinin ardından 2 analizi Bloguma almak istedim.  Bunlardan birincisi, Ekonomist-Yazar Mahfi Eğilmezin açıklaması. “1. Enflasyonun yüksekliği ve hayat pahalılığı, gelir dağılımının iyice bozulmasına ve orta sınıfın çökmesine yol açtı. Ekonomik gidişin giderek bozulması seçmenin desteğini çekmesi sonucunu getirdi. 2. Kendilerine tanınmayan hakların çok sayıda sığınmacıya tanınması vatandaşların başkaldırmasına yol açtı. 3. Başkanlık sisteminin tek adam rejimi haline gelmesiyle tek kişinin kararlarının düzeltilmesi imkanı kayboldu. Oysa sistem değişikliğine gidilirken tam tersi vaat edilmişti. 4. Giderek artan yolsuzluklar, kamu kesimindeki israf seçmeni iktidara bir ders vermeye yöneltti. 5. İktidarın, Atatürk karşıtlarına gösterdiği hoşgörü ve yakınlık seçmeni iktidara dur demeye itti. 6. Hukukun giderek askıya alınması, laikliğin tehdit edilmesi insanları iktidar partisinden soğuttu. 7. CHP, çok iyi çalıştı, doğru adaylar çıkardı, yaklaşımların

ZAAFLARI OLAN DİNGİLDİK İŞTE

     19 Mart 2024    ZAAFLARI OLAN DİNGİLDİK İŞTE     Kendime üzülerek bir yazı kaleme almak istedim.    Biliyorsunuz, bizde hükümetler genç işsizliği azaltmak için fabrikalar kurmak; teknolojik gelişmeler yapacak alanlar açmak; üniversiteleri dünya sıralarında ilk 10’a sokmak; kırsal kalkınma projeleri yapmak gibi ciddi işlerle uğraşmak yerine, işçi ve memurlarını yaşça erken emekliye göndererek yeni yetmeleri o masalara yerleştirerek yandaş toplamak gibi bir şey yaptıklarını sanırlar. Nihayetinde oy devşirmektir bu. Aynen gecekondu sahalarını görmezden gelme veya kaçak yapılara ruhsat verme gibi. Böylece ucuza emekli edilen insanlar ikinci iş kaparak hükümetin bu numarasını boşa çıkarmış olur. Kimi taksicilik, kimi pompacılık, kimi bar önlerinde özel güvenlikçi olur. Bir kısmı da kahvelerde okey ve piştiye veryansın eder. Genelden bahsediyorum. Bazı emekliler elbette STK’larda, derneklerde, doğa koruma işlerinde canla başla çalışırlar. Sayıları az olsa da, evrenin barışçıl yaşaması

YAZMA İŞİ

   YAZMA İŞİ    Gezgin Mimar Aydın Boysan’ın yazmak çocukluk hayalidir. “Mutluluk düşüdür” kendi deyimi ile. Hasan Pulur bir gün Hürriyet Gazetesi’nde ona “Haftalık mizah yazılarına” başlama fırsatı sunmak için Aydın Boysan’ın evine gelir sohbet arasında bu teklifi de yapar.    Aydın Boysan, “Yazamam ne yazık ki… Dertler beni esir aldı… Kendime sahip değilim…” der.    Hasan Pulur onu sabırla dinler uzun uzun. İki saat sonra bir formül bulunur: “Sana dertlerine karşı koyma gücü verebilecek tek çare, kendini yazma uğraşına vermendir” der.    Aydın Boysan’ı kurtaracak yol buydu. Olay onun zihninde ona güç verecek ışıklar çaktırmıştı. Kabul etti ve başladı.    Kendi adını sabah erkenden gazetede gören Aydın Boysan pek sevinir. Yazmaya daha bir heveslenir. On yıl süresince yazar. Bu yirmiye yakın kitabın yazılmasını da tetikler.    Üniversite hazırlık dönemimde olmalı, ben de Cumhuriyet Gazetesi Okuyucu Köşesi’ne bir yazı göndermiştim ve yayınlanmıştı. Fizik dersinin ne kadar da

MAKARAYI GERİYE SARMAK

     MAKARAYI GERİYE SARMAK    Bugün akşamüzeri Strasbourg’da L’Orangerie parkında gezinirken leyleklerin ağaçlar üzerindeki geçen yıldan kalan yuvalara tünediklerini, gagalarıyla “tak tak” şakıyarak aşk oyunları oynadıklarınına şahit oldum. Yuvaları erken kapan yaşıyordu. Yuvayı başkalarına çaldırmamak da önemliydi. Çoğu yuva geçen yılın rüzgar, yağmur ve başka konakçıları tarafından tahrip olmuştu elbette ve onların hızla onarılması gerekiyordu. Yuvayı her iki leyleğin birden terk etmesi yuva hırsızlarına karşı olmazdı, biri beklerken ötekisi taze çalı çırpı bulup, gagasıyla yuvayı yumurtaların sıcaklığı ve hijyeni için büyütmeli idi. Bu hakikaten sabır işi. Leyleklerin havada gagalarında uzun ağaç dalları taşıdığını gördükçe bir taraftan fotoğraflarını çekmeye çalışıyordum. Olan bitenler evimize çok yakın çınarlı yol ağaçlarının tepesinde ve parkın içinde gerçekleşiyordu. Geçen yıl da aynı idi, evvelsi yıllarda da bu sabırlı telaş.    Evimizin yanında bir göl var. Burada da iki

DOĞRULAR olmasa da GERÇEKLER nerede saklanıyor?

     DOĞRULAR olmasa da GERÇEKLER nerede saklanıyor?    Ağzımın tadı yok! En sevdiğim uyanış saatindeyim; ortalıkta sadece kendi nefesimi duyabildiğim uyanış saatim 05:00 ve masamda bir fincan sıcak kahve bile var.    Ağzımın tadı yok! Daha iki gün evvel eşimle bir program yaptık ve yarın arabamızla Brüksel’e üç günlüğüne gezmeye gidiyoruz. Mayıs’ın son haftası da on beş günlüğüne Tayland’a tatil biletlerimizi aldık.    Ağzımın tadı yok! Aylardır kafama göre takılıyorum; daha iki hafta önce beş haftalık tatil yaptığım Ankara’dan Strasbourg’a evime, erken İlkbahar cıvıltısınada bu güzel şehre geldim.    Anlatabiliyor muyum ortadaki “kendime karşı yaptığım bencilliği?” Hasta falan değilim, duygularım zedelenmiş de değil. Hava biraz ara sıra yağmur atıyor; mevsim itibari ile sokaklarda ve parklarda insan sayısı az; bisikletliler kapalı arabalarıyla çocuklarını oradan oraya götürüyorlar; leylekler sanki bir ay evvel geldiler şehre; yanıbaşımızdaki göletteki beyaz kuğu bir yumurtanı

ORTAK ÇARESİZLİKTEN KURTULMAK

     ORTAK ÇARESİZLİKTEN KURTULMAK    Strasbourg’da 4 yıl yaşadıktan sonra, bildiklerimi öğrenmem pek uzun sürmedi, en çok da kendime tekrar ederek oldu. Dünyanın 40 ülke ve/veya şehirlerinde dolaşmam da, insanları ve yaşamı izlemem de bunda çok etkili oldu. Eve kendimi kapattığım zamanlarda okuma ve en çok da yazma ile meşgul oldum. Kendimi “başlıklar” atarak onlara zincirledim ve bu soruların yanıtlarını arayıp durdum. En iyisi böyle soru sormaktı kendime; elim kolumu bağlı gibi göstererek aslında yanıtlar arayarak zihnimi tamamen özgür bırakıyordum. Bu yaptığım yöntem veya seçim özgürlüğüme doğru ilerlerken, hayatımın hikayesi olmuş oldu. Bu olgunun adına “Meraklı Hikaye Avcılığı” diyorum.        KABUL ETME    Kabul et ve devam et! Buna Psikoterapist ve Filozof Bert Hellinger “Kabul Etmenin Özgürlüğü” , J. Donald Walters “Onamanın Gücü” diyor. Kötü alışkanlıkları kabul et ve iyiye devam et! Doğru yaptığın şeyi anlamış ol ve daha iyisini yapmaya gayret et! Hepsi de aynı kapıya

PARA

     PARA    Kitaplardan okuduklarımı zihnimde kısaca biraz kurgulayarak toparlamak istiyorum. Hemen baştan yazayım; parayı küçümsediğimi felan sanmayın.    Epey zamandır bu konuyla ilgili bir şeyler yazmak istiyordum. Para, kötülüklerin anası mıydı yoksa para sevdası olmak mı bütün kötülükleri getiriyordu? Ayarlanamaz ipin ucunun kaçırılması, müptela olunması gibi zaaflarla duruma yenilmek kaçınılmaz mıydı? Ne kadar yeterdi? Durma noktamızı ne belirleyecekti? Para kazandırmayı sevmekten veya putlaştırmaktan nasıl vazgeçecektik? Para ne idi?    Dinamiti tünel açmak için kullanırsanız, yolları pek de kısaltarak hava kirliliğinin önüne geçebilir, iklim krizine biraz önlem alabilirsiniz. Ama bu patlamayı kontrolsüz yaparsanız doğayı pek tabi büyük tahribata da uğratabilirsiniz. Para benzer şekilde, harika şeyler yapmak için kulllanılabilir, bunu da biliyoruz. Herkes aklının ve cesaretinin yettiği kadar onun ardından koştuğuna göre, parayı genellikle kötü sonuçlara yönelten şey açgözlü

BAŞARI BİRAZ DA NEYDİ?

     BAŞARI BİRAZ DA NEYDİ?    Bir sinema magazininden resimler kesip elimin altındaki defterime yapıştırdım ve kafamdakileri bu konu ile ilişkilendirdim. Gecenin tam ortası, saat dört ve yeterince uyumuş olmalıyım diyerek salondaki kanepeden doğruldum ve bilinçaltıma atmış olduğum bu konu hakkında fikirlerimi kendime öğretmek için yazmaya başladım.    Kestiğim resimler; adamın biri şövalyesini akşamüzeri deniz kenarına kurmuş resim yapıyor; aynı adam sırtında şövalye dahil çantalarıyla dağdaki yamaçta yürüyor; aynı adam bu sefer yemyeşil kırlarda bir denize doğru yürümekte; kırmızı gömlekli bir adam galeride bir resme birlikte bakarlarken elini beyaz kıvırcık saçlı arkadaşının omzuna koymuş.    Fırsatlar peşinde koşularak yakalanmaya çalışılır veya önünüze konur ve siz mücadele ederek neticede kafanızdaki bir yere varmaya çalışırsınız. Kariyere doğru ilerlerken, ilk adımlardan biri doğru ve düzenli çalışmak, yani başarı için ısrarlı olmak büyük önem taşır. Resimlere baktığımda,