ORTAK ÇARESİZLİKTEN KURTULMAK

 

   ORTAK ÇARESİZLİKTEN KURTULMAK

   Strasbourg’da 4 yıl yaşadıktan sonra, bildiklerimi öğrenmem pek uzun sürmedi, en çok da kendime tekrar ederek oldu. Dünyanın 40 ülke ve/veya şehirlerinde dolaşmam da, insanları ve yaşamı izlemem de bunda çok etkili oldu. Eve kendimi kapattığım zamanlarda okuma ve en çok da yazma ile meşgul oldum. Kendimi “başlıklar” atarak onlara zincirledim ve bu soruların yanıtlarını arayıp durdum. En iyisi böyle soru sormaktı kendime; elim kolumu bağlı gibi göstererek aslında yanıtlar arayarak zihnimi tamamen özgür bırakıyordum. Bu yaptığım yöntem veya seçim özgürlüğüme doğru ilerlerken, hayatımın hikayesi olmuş oldu. Bu olgunun adına “Meraklı Hikaye Avcılığı” diyorum.

      KABUL ETME

   Kabul et ve devam et! Buna Psikoterapist ve Filozof Bert Hellinger “Kabul Etmenin Özgürlüğü”, J. Donald Walters “Onamanın Gücü” diyor. Kötü alışkanlıkları kabul et ve iyiye devam et! Doğru yaptığın şeyi anlamış ol ve daha iyisini yapmaya gayret et! Hepsi de aynı kapıya çıkıyor. Faydada kalmak ve bu konuda daha empatik yaşamak üzere çabalarım her kelime, her cümle üzerinde yürüdü durdu. Müzik dinlerken, yemek yerken, spor yaparken, okumalarımda, sohbetlerimde, velhasıl ürettiklerimde panik yapmadan “Daha iyi, anlayışlı zeminde hem kendime hem başkalarına nasıl faydalı bir kişi olabilirim?” di bu. Çünkü kendimi fikri ve vicdanı özgür ve özgüveni yüksek biri olarak tanımlıyordum.

   Kabul et ve yola akıllı ve mantıklı arayışlarla devam et! Bu konuyu biraz açmalıyım. Sigara bırakma hikayesi üzerinden gideceğim. Mark Twain’in “Sigara dünyanın bırakması en kolay alışkanlığıdır. Ben 1000 kere bıraktım!” sözü beni gülümseterek düşündürdü. Sigaraya başladım-Sigarayı bırakmaya karar verdim-Sigaraya bir daha başladım-Sigarayı bir daha bıraktım-Tekrar başladım-Tekrar devam ettim… Kararımdan her dönüşümde kendimi başarısız olarak gördüm, güçten düştüm ve kendime kızarak özgüvenimi dibe vurdurdum. Aradan zaman geçti, eş dost “Yine mi başladın?, İraden ne kadar da zayıf?” gibi pis pis baktıklarında sonunda kendimi bir “başarısızlık” abidesi olarak görme noktasına kadar geldim. Nasıl olsa başarısızdım ve bunu umursamadım. Bundan sonra daha bir keyifle içmeye devam ettim ve söylenen güvensizlik söylemlerini de kabul etmiş oldum.

   Kabul etmek veya Kendini Onamak; “Sigarayı bırakamadım ve tekrar başladım, ama bırakacağım” demek değildir. “Sigarayı barıkmada henüz muvaffak olamadım, ama bırakacağım” demek gerekir. Henüz gerçekleşmemiş olmakla birlikte bu ikinci cümlede bir gizli başarıya yöneltme güdüsü vardır. Dikkat ettiniz mi? Buna Watters, “Ertelenmiş başarı” diyor. Anlatısının devamında, “Sonraki iki hafta boyunca son sigara paketimi göğüs cebimde taşıyarak arkadaşlarıma ikram ettim. O günden bu zamana kadar bir kere bile sigara içme isteği duymadım.”

   Başarısızlık ne zaman ortaya çıkmakta? Başarısızlığı neden kabul edelim? Oysa başarısızlığı “yapacağım” diyerek kabul edersek, başarıya doğru giden yolda bir adım atmış oluruz. Sonra ciddi plan, program ve fikirler üreterek işimize bakarız. Çok darda kaldığımızda bir bilenlerin kapısına dayanmak da iyi bir seçenektir.

   İngiltere Kralı Fatih William’ın Hastings’te karaya ayak bastığında yaptığı ilk iş, tökezleyerek düşmek olur. Bunu bir felaket işareti olarak gören ordusunun hayretten nefesi kesilir. Fakat William istek gücü çok yüksek bir insan olduğundan ayağa kalkarak şöyle haykırır: “Bu toprakları fethetmeye o kadar kararlıyım ki bakın onu iki elimle birden kavradım!” Güven tazeleyici bir söz olmuş oldu bu. Fetihler bitti. İnsan hakları ve özgürlükler geldi önümüze. Sömürüye karşı biri olarak yapılan işin bugün haklı olduğunu söyleyemem. Çünkü, fethedilen yerlerde zati yerliler vardı, bu fetih değil, zulm ile ele geçirme olmuş oluyor. Zafer kazanmak için savaş çıkarmaya gerek yok.

   Kabul etmedeki özgürlük; içinizdeki isteğin güçlü bir şekilde bilinçaltınızda onanmasıdır aslında. Bunu kendinize kabul ettiriyorsunuz. Ondan sonra yolunuza bakıyorsunuz. Pasif kalarak, tembellik yaparak, cesaretsiz durarak vb. her şey yolunda gibi yapmamaktır. İradeniz sizin komutanınızdır. Boş irade değil, kendinizi ikna edebilecek iradeye sahip olduğunuzda inanmak üzere harekete geçersiniz.

   Ekolojik çalışmalarımda tarlada yapılacak çok iş varken, önceden programını yapmış ve görev dağılımlarını kabul etmişken bana “-Ne kadar acelecisin ve bu öfken suratına yansıyor..” denirdi. Zirai üretimde hafta hafta iş bitirmenin önemi sağlıklı ürün ve hasat adına önemlidir. Benim “haklı sabırsızlığım” maalesef böyle anlaşılırdı. Zirai üretime hobby gibi yaklaştığınızda toprağın beklentisine derman olmamış olursunuz. Nitekim iş yönetimi açısından zayıf olanlar kendi zayıflıklarını bana yüklerken yeterince farkındasızlık içinde idiler. Kabul etmek; farkında olmak ve farkında olmaya devam etmektir. Ben buna “nitelikli farkındalık” derim. Hasat belli bir tonaja yaklaşacaksa ve bu destekçilerimize ürün olarak Topluluk Destekli Tarımla yansıtılacaksa, “acele etme” ile “haklı sabırsızlığı” birbirine karıştırmamak gerek. Mesela bunu bana söyleyen, ne yazık ki sezon bitimi grubumuzu ilk terk eden ve bizleri dışarıda kötüleyen kişi idi.

   Sorumluluklarımızı itip kakarak kendimizi çaresiz duruma sokmaya gerek yok. Sorumluluklarımıza ciddiyetle sahip çıkarak onları “sahiplenebilir ve hükmedebilir” iz. Bunun için onunla doğrudan ve dürüstçe yüzleşmemiz gerekmektedir. İşte, kabul etmenin özgürlüğü buradadır. Yapmamız gereken, işimizin saygı duyacağı ve ona yakışır başarı için içimizdeki iş yapabilme enerjisini ortaya çıkarmaktır. Bu her türlü ilişki için geçerlidir. Yapmamız gereken, Walters’in sözleriyle; “Bilinçaltımıza, onun desteğini kazanacak türde bir çekim gücünün kararlılığıyla hitap etmektir.”

   Walters’den başka öğrendiğim şey; “Birçok vakada insanları geçmişlerindeki travmaları ve bastırılmış eğilimleri çok fazla kurcalamaya yönlendirmek hatalıdır. Ordusundaki muhalif askerlere çok fazla önem veren bir general, onların tutumlarına gösterdiği aşırı ilginin, sadece olumsuzluklarını kuvvetlendirmeye yaradığını görecektir. Onları anlamazlıktan gelmeyi göze alamaz, ama askerlerin moralini, negatif seslerin artık kendilerine bir dinleyici bulamayacakları şeklinde kuvvetlendirebilir.”

   Kabul etme veya Onama, onu akıllıca kullanabilin birinin ellerinde güçlü bir ögedir. Kullanma arzusu olmadan boş yere onama, sorunları hasır altı etmek anlamına gelir. Onayarak kendimize “Hizaya gel!” çekeriz. Bilinçaltımıza “Çok yorgunsun, yatmaya devam et” değil de bir başka sesleniriz; “Hadi uyan kardeşim” deriz.

   Walters, “Bir şeyi onamak istediğinizde, bunu uykuya dalarken yapmaya özen gösterin. Bu düşüncenizi bilinçaltınıza taşıyın. Ertesi sabah uyanırken, bilinçaltınız halen açıkken, bu onamayı tekrar yapın. Bu sayede hayatınızı daha iyiye doğru çok daha hızlı bir şekilde değiştirebilirsiniz” der “Para Mıknatısı” kitabında. Kitabın para kazanmakla çok da bir alakası yoktur. Anlatılanlar en çok da tutarlılık ile ilgilidir.

   MEDİTASYON

   Bu konu da ilgimi çekmekteydi. Alanya’da 1 haftalık “Siddashram Yoga Center” da Adnan Çabuk hoca’nın eğitimine katılmıştım. Orada Medita olmaya çalışmıştım.

   “Meditasyon, bilinçaltını kişinin bilinçli kararları ile uyumlu hale getirmenin en iyi yollarından biridir. Meditasyonun huzuru, şuurumuzun bilinçten daha derinlerdeki katmanlarına doğru süzülür. Meditasyon egzersizleri, bunun yanında, zihni bir bütünlük olarak fark etmemizi de sağlar: Bilinç, bilinçaltı ve üst bilinç (en yüksek fikirlerimizin bulunduğu bölge).

   Meditasyon yolu ile bir şeyleri sadece bilinçli bir düzeyde istemek yerine, bilinçaltının da istediği ile ilgili çabalara yardımcı olmasını istemek önem taşır. “Onamak meditasyon ile güçlendirilir ve kararımız üst bilince takdim edilir.”

   POZİTİF ONAMA – NEGATİF ONAMA

   Sigara örneğine gelecek olursak, pozitif onamalar yapmamız gerekirse, “Bir daha asla sigara içmeyeceğim” yerine, “Sigarayı bıraktım” demeliyiz. Bunu, problemin artık sizin için ortadan kalktığı, artık ruhsal olarak ondan kurtulduğunuz düşüncesi ile söyleyin.

   Pozitif yaklaşım önemlidir; çünkü negatif onama üstesinden gelmeye çalıştığınız gerçekliği onamış olur. Nietzsche aklıma düştü “Üst Bilinç” der dururdu. Onu da şimdi anlamış oldum J. Üst bilincimiz doğası gereği her zaman çözüm odaklı çalışır. Bunu çok yerde okumuştum. Hatırlamak burada nasip oldu. İrade çözüme odaklı çalıştığında, beklenti değil görme başlar. Bu da benim sözüm olsun.

   Pozitif onama ile artık etrafınızdaki engellere dikkat etmek zorunda kalmayacaksınız. Onla sizin için artık görünmeyecektir. Onların ötesine geçerek, genişletilmiş farkındalığın gücü ile zihnini açılacak ve geniş çerçeveden bakmayı öğreneceksiniz.

   ÇÖZÜM ODAKLI OLMA

   Kendimi “çözüm odaklı olan bir kişi” olarak tanımlarım. Her zaman neşe bulunabilir; her zaman umut vardır; her zaman inanç sahibi olunabilinir; her zaman sevgi dolu olunabilir… der dururum. Benim hikayemin sonu yok. Her zaman uzun ve irili ufaklı hayli kalabalık şeylerle uğraşır dururum. Başkalarının öykülerini bilmekten, onlardan yazı üretmekten hoşlanırım. Onların öykülerindeki acıları kendi hayatıma katmam. Sevinçlerini alırım. 

   Çözüm odaklı olurken yüksek empati ve farkındalık devreye girmeli. Ne kadar başarırsak kar diye bakarım.

   HİKAYE HER ZAMAN BAŞLAR

   Biliyorsunuz, birçok hikaye 1 kadın, 1 şehir ve 1 parça şans ile başlar. Maria İsabel ARAIZ RODRIGUEZ, Wien, Goethe Institut. Az zaman çok zaman geçer gider. Bu arada kader ya seni güldürür ya da güldürmüyorsa, espriyi anlayamadın da demektir. Hikayelerinize değer verin, anlamaya çalışın tesadüflerin gücünü.

   GERÇEK ZENGİNLİK NEDİR?

   "Ne kadar yeterli?" sorusunu kendinize sorun.

   Parayı genellikle kötü sonuçlara yönelten şey insanın açgözlülüğü olabilir mi? Diktatör veya otoriter ülke liderlerine bir bakın, sizce onlar çeşitli kötü iş insanları gibi paraya ihtiyaçları var mıdır ve varsıllık içinde boğulurken yaptıklarını inceden inceye partizanlık veya duygudaşlık yapmadan bir düşünüverin lütfen. Dünyada ne kadar insan “para aşkı” veya “parayı istiflemek” için çalışmakta ve evrene bir gıdım fayda etmemektedir ve yaşamlarının sonuna kadar da zarar ziyan vermeye devam etmektedir, bir düşünün. Yazık değil mi, düşünen insanların hayatından çalmak? Her inanışta bu günah değil mi? Öyleyse neden yapıyorlar? Mis gibi yediğiniz yemekten, tertemiz içtiğiniz sudan bunlara erişemeyen insanlar da yemek içmek istemezler mi? Parayı kendilerine çekemeyerek, onlardaki hayal kırıklıklarını “para kazanma imkanları yok” veya “bu imkanları yaratamıyorlar” diye görmezden mi geleceğiz? Bi dakka ya!

   Paralarını tedbirli bir şekilde harcamak yerine meteliksiz kalıncaya kadar saçıp savuran pek çok insanın hikayeleri de var; hayatları bitinceye dek karınlarını doyurmaya çalışan yitik hayatların hikayeleri de var. Ve milyarlarca az parayla geçinip gitmeye çalışan insanlar da var. “Tuhaf olan şey, çok az para ile geçinen insanların dünya nimetlerinden daha fazla yararlanması, daha çok tatile çıkması ve parası olanların asla beceremez gibi gözüktüğü bir şekilde, başka konularda da daha fazlasını evren adına yapmasıdır.”

   Biraz da bu pencereden bakalım. Grshwin’in, “Çok fazla hiçbir şeye sahibim ve hiçbir şey benim için çok fazla değil” dizelerini hala anlamaya çalışıyorum. “Sonuçta bir insan kendisini hissettiği kadar zengin ya da fakirdir. Zenginlik sürekli bir maddi büyüklük ile eş tutulamaz. Eğer bir insan kafasında ya da ruhunda zenginse, çok az bir mal varlığı da tatminkar bir hayat sürmesine yetebilir. Öte yandan, eğer sadece maddi varlıkları yüzünden kendisini zengin addediyorsa, 50 milyon doları da olsa, belki sadece eski bir sınıf arkadaşının 90 milyonu olması gibi bir sebeple bile fakir olduğuna inandırılabilir.”

   Varsıllık birçok sorunu “satınalma” hususunda çözer. Nakdi para veya mülkte “Çok varsıllık” ve “Gerçekte yeter durumda olma” konularını düşünüyorum. Her ikisinin çıktısı da “Mutlu olma ve Mutlu etme” de kilitleniyor benim için. Buna yanıt bulduğum sürece problem yok.

   J. Donald Walters anlatıyor; “Sadece çeyrek dönüm büyüklüğünde bir araziyi ekip biçen bir Kızılderilinin hoş bir hikayesi vardır. Zengin komşularından biri onunla arkadaş olur ve bir gün, daha fazla ekecek arazisi olması için ona 5 dönüm tarla vermeyi teklif eder. Kızılderili, ‘Teklifin için teşekkürler’ diye yanıt verir. ‘Ama daha fazla çalışmak için daha çok tarlam olursa, şarkı söyleyecek zamanı nereden bulacağım?’ der.”

   Para önemli bir araçtır. İyi fotoğraf çekmek istiyorsanız iyi objektifler satın almalısınız. Dağlara gitmek istiyorsanız dağ motoru, bisikleti veya aracınız da olsa iyi olur. Uçmak istiyorsanız malzeme almalısınız veya uçak bileti. İyi beslenmek için de kaliteli besinler yetiştirmelisiniz veya satın almalısınız. Paranın anlam ifade etmediği hiçbir şey yok gibidir sağlık dışında. Doğru zihinsel tutum ile parayı mantıklı bir şekilde herkes kendine göre tanımlayacaktır. Para kazanmak da ayrı bir şey, parayı harcamak da. 

  Elbette yazılacak ve düşündürecek çok şey var. Ama başlıklar üzerinde düşünün lütfen. 

  Saygı ve sevgide kalmanız dileğimle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BASİT CÜMLELER ÇINLAR

ASIL KONU

BAKIŞ AÇISINI DEĞİŞTİRMEK veya BEN KİMİM?