DOĞRULAR olmasa da GERÇEKLER nerede saklanıyor?
DOĞRULAR olmasa da GERÇEKLER nerede saklanıyor?
Ağzımın tadı yok! En sevdiğim uyanış
saatindeyim; ortalıkta sadece kendi nefesimi duyabildiğim uyanış saatim 05:00
ve masamda bir fincan sıcak kahve bile var.
Ağzımın tadı yok! Daha iki gün evvel eşimle
bir program yaptık ve yarın arabamızla Brüksel’e üç günlüğüne gezmeye
gidiyoruz. Mayıs’ın son haftası da on beş günlüğüne Tayland’a tatil
biletlerimizi aldık.
Ağzımın tadı yok! Aylardır kafama göre
takılıyorum; daha iki hafta önce beş haftalık tatil yaptığım Ankara’dan
Strasbourg’a evime, erken İlkbahar cıvıltısınada bu güzel şehre geldim.
Anlatabiliyor muyum ortadaki “kendime karşı
yaptığım bencilliği?” Hasta falan değilim, duygularım zedelenmiş de değil. Hava
biraz ara sıra yağmur atıyor; mevsim itibari ile sokaklarda ve parklarda insan
sayısı az; bisikletliler kapalı arabalarıyla çocuklarını oradan oraya
götürüyorlar; leylekler sanki bir ay evvel geldiler şehre; yanıbaşımızdaki
göletteki beyaz kuğu bir yumurtanın üstüne tünemiş; bisikletimle oraya buraya ıslık çalarak gider gelirken yani…
Eğer uğraşmak zorunda olduğum şey,
yukarıdaki pragraftakilerle bilinçli şekilde uğraşmak olsaydı –zaten akış
halindeler- zihnimi kontrol etmem zor olmazdı, nispeten şimdiki gibi kolayıma
da gelirdi ama ortada huzursuzluk yaratan başka gerçekler, buzdağının altı da
vardı. Akıl ve şuur ile olan biteni doğru şekilde yazmam fayda sağlayıcı değil
bu anlamda. Bunların dışında başka bir şey var. Bana “Ağzımın tadı yok!”
dedirten bilinçaltımın kargaşasına ulaşmam gerekiyor.
“Bilinçaltımızın,
bilinçli tanımıyla derinlerinde, bilinçli bir şekilde üstlenmeye çalıştığımız
neredeyse her şeye engel olmaya çalışan –benim mutlu olmamı engelleyen-, gerçekleşmemiş istekler ve çözümlenememiş
eğilimlerden- günlük programlarıma uyamadım on beş gündür ve başıboş
dolandım durdum evde, sokaklarda- oluşan
geniş bir hükümdarlık gömülüdür” der J. Donald Walters.
Çamura batmış zihnimi yaşamın içindeki
umutlarım ve kolay yaşama fırsatlarımla arkadan iterken, bilinçaltımın
gerçekleşmemiş isteklerimi yanına alarak arabayı önden arkaya ittiği gerçeğiydi
bu. Neticede, patinaj ve daha bir çamura gömülme işi yaşıyordum. Santim
ilerlemem yoktu ağzımın tadı olması için. Yani, “Bilincimizin bir seviyesinde, istediğimiz amaca doğru gayretle
çalışırken bile, bir başka seviyesinde kendi çabalarımıza direnmeyi
becerebiliriz” teorisiydi bu.
Ben kendi adıma bunu; yapmak istediklerimi
yapmayarak; elimdeki işe odaklanmayarak, ondan umduğum sonuçları hayal ederek
vakit öldürdüğümün kanaatine vardım bugün ve bunu yazmak istedim. Aynen, çok
çalıştığımız sıralarda, hiç çalışmak zorunda olmamayı dilemek gibi. Kendimize
işimizin aslında tamamen gereksiz ve yararsız olduğunu söylerken bile mecburen
veya işkolik çalışmaktayız gibi. Zaman geçerken acıtasyon ile mutlu olmaya
çalışmak gibi…
Peki, bilinçaltımızla şuurlu bir şekilde
nasıl anlaşacağız?
“Eğer kendimizi bir seferde sadece bir şeyi,
tüm gayretimizle, başarmak istediğimiz ya da geçmişte başarabileceğimiz şeyler
gibi düşüncelerin kafamızı dağıtmasına izin vermeden yapma konusunda TERBİYE
edersek –kararlı davranabilirsek- hayatta çok şey başarabiliriz.”
Kendime karşı bölünmüş halde –kimi insan az
kimisi çok- yaşar dururken şüphe, korku ve endişenin önümü kesmemesine gayret
edeceğim. Stres de yok. “Ama ağzımın tadı da yok!” demek yerine, olumlayarak,
“Ağzımın tadı olacak” diyorum.
Erken kalkmalar benim aydınlanmalarımdır
doğrusu. Sanki bir Güneş Çocuğu’yum. Doğamın bir parçası “onarım” galiba.
İçimde beni geriye çeken, engelleyen şey: ISRAR ETMEME gerçeğiydi.
Saygı ve sevgide kalmanız dileğimle.
Yorumlar
Yorum Gönder