ZAAFLARI OLAN DİNGİLDİK İŞTE
19 Mart 2024
ZAAFLARI OLAN DİNGİLDİK İŞTE
Kendime üzülerek bir yazı kaleme almak istedim.
Biliyorsunuz, bizde hükümetler genç işsizliği azaltmak için fabrikalar kurmak; teknolojik gelişmeler yapacak alanlar açmak; üniversiteleri dünya sıralarında ilk 10’a sokmak; kırsal kalkınma projeleri yapmak gibi ciddi işlerle uğraşmak yerine, işçi ve memurlarını yaşça erken emekliye göndererek yeni yetmeleri o masalara yerleştirerek yandaş toplamak gibi bir şey yaptıklarını sanırlar. Nihayetinde oy devşirmektir bu. Aynen gecekondu sahalarını görmezden gelme veya kaçak yapılara ruhsat verme gibi. Böylece ucuza emekli edilen insanlar ikinci iş kaparak hükümetin bu numarasını boşa çıkarmış olur. Kimi taksicilik, kimi pompacılık, kimi bar önlerinde özel güvenlikçi olur. Bir kısmı da kahvelerde okey ve piştiye veryansın eder. Genelden bahsediyorum. Bazı emekliler elbette STK’larda, derneklerde, doğa koruma işlerinde canla başla çalışırlar. Sayıları az olsa da, evrenin barışçıl yaşamasına katkı vermeye çalışırlar işte.
Onlarca hükümet değişti ve onlarca kez bu
yol izlendi. Emekli sandığında fareler gezmeye başlayınca, emekli de sürekli
enflasyona yenildi ve ağzı binbir türlü kokmaya başladı 202 yılı itibariyle. 16
milyon emeklinin 2/3’sinin 10 bin lira maaş aldığı söyleniyor. Türkiye’nin %1’inin
ülkenin %39 gelirini paylaştığını düşünürseniz, bu maaş ile neler neler
yapılamayacağını da bilirsiniz elbette.
Ben de o emeklilerden biriyim. En taban
maaşa talim terbiye ediyorum. Yaradan böyle yaratmış bizleri işte! Cahil ve
dinazor siyasilerimiz yerlerinde rahat yaşasınlar, iktidarlarını sürdürsünler
diye dinbaz ve yalancı algılarının uşağı olmaya devam ediyoruz. Sokak
röportajlarında yalancıların “artırıyoruz bile” dedikleri ile kulağım şu anda
çınlamakta.
Belediyeler ne yapsın? Onlar da sınırlarındaki fakir fukaranın oyuna muhtaç ve onların pazarlarda çöp artıkları toplamasına razı değil. Kursaklarına hiç olmazsa ayda 1 kilo tavuk eti girsin diye, torunlarının yaş günlerinde onlara hediye felan alsınlar diye alışveriş kartlarına para yüklüyorlar. Oysa belediyenin işi herkese hizmet etmek. Belli bir zümreyi öne çıkarmak olamaz. Bu hükümetlerin işi olmalı. Ama hükümet de, “bize oy vermezseniz hizmet alamazsınız” tehditi ile bu yaşlılara boyun eğdirme peşinde.
Fakirlik ve çaresizlik emeklilerin kaderi
olmamalı. Bu bilinçten uzak olanları yazmak istiyorum. Zaaflarına yenik dingil
gibi yaşayan, bana ne olmakta diye düşünmeyenlerden söz etmek istiyorum. Yapay
asalaklığa bel bağlayan, harama kapı açan, sosyal devletin ne olması
gerektiğini emekli olana kadar öğrenememişlerden bahsedeceğim. Her 5 yılda
yapılan seçimlerde belki akıllarını başlarına toplamaya cesaret ederler de dalga
dalga sürünmekten bir nebze kurtulurlar.
Emekli olmadan evvel, devlet kapısında işçi
ve memur olacaklar “ eskiden beri garantili iş bulduk” diye sevinirler. Her ay
tıkır tıkır maaş gelecektir. Esnaflar da, kredi için bankalar da onlara kefil
olarak güvenir. Maaşlar artırılır kooperatiflere girilir, araba yenilenir ve
mutlaka en az başlarını sokacak bir ev de almış olurlar. Haftanın beş günü
çalışılır. Hafta sonları eş dost ziyareti veya piknik. Askere gönderilecek
çocuk varsa o düşünülür; evlenileceklere çeyiz falan hazırlanır yavaş yavaş.
Döviz de altın da biriktirildiği zamanlar olur. Fakat, ben bazılarına “dingil”
diyorsam, bahsetmek istediğim tek konu “entelektüel” durumlarını
eleştirdiğimdendir. Diğer kısımlar beni ilgilendirmiyor.
Emekli
olana kadar 25-30 yıl çalışma hayatı var. Seçmen kimliğini oluşturan
vatandaşlık sorumluluğu bu sürede nasıl oluşmakta? Birey emekli olana kadar
kendisini çağdaş bir kimlik için nasıl yetiştirmekte, kendisine nasıl emek
vermekte? Neler okumakta, neler yazmakta, gittiği kurslar, üye olduğu
dernekler, sanat çalışmaları, sosyal birliktelikler neler? Memleketi ve dünyayı
anlamadaki kriterleri ne? Çoluk çocuk yetiştirirken modern ebeveyn kimliklerini
nasıl oluşturmaktalar? Turizmle alakaları hem ulusal hem uluslararası ne durumda?
İş hayatlarının dışında zihinsel becerilerini nelerle geliştirmekteler? STK’lara
hizmet, yabancı dil eğitimleri, eğlence işleri…
Nitelikli bir seçmen olduklarının ispatını
nasıl yapacaklar? Sorular hiç bitmiyor ki! Ülkenin her beş yılda bir hizaya
girmesi için vatandaş sorumluluklarını nasıl yüklenmek zorundalar? Bütün bu
sorularımla ortaya bir “köfte” veya hiç olmazsa bir “cacık” çıkarmaya
çalışıyorum. Lütfen beni yadırgamayın ve birilerini karaladığımı da düşünmeyin.
Derin arızalarımız burada. Gençlere, “çıkar telefonunu bi’bakim” diyenler o
balık istifli torbada. Anlamışınızdır!
Kanaatimce, emekli olduktan sonra da ne
yaptıklarını bir düşünürsek, çoğu ömürlerini boşa geçirmekte ve erken
yaşlanarak “kahrola kahrola” göçüp gitmekteler. Siyasete atılanlar,
işportacılık, pazarcılık, pompacılık, temizliğe gidenler, galericilik,
halıcılık, limon satanlar… göz önüme geliyor ve neden (?) diye soruyorum.
Mesela, o kadar da zamanları varken, ülkenin
demokrasi, özgürlük, haklar konusunda katkıları nelerdir veya nasıl olmaktadır?
Yoksa sadece iş başa düşünce mi ufaktan bir sızlanma içindeler? Kendine
yontmayı seviyor olabilirler mi? Hak, haram yiyen siyasilerini pek seviyor
olabilirler mi? Yazdıklarıma inanmıyorsanız, lütfen en yakın arkadaşlarınıza,
anne ve babalarınızın durumuna bir bakın. Kendiniz emekli iseniz, kendinizi bu
yazdıklarım ışığında sorgulayın lütfen.
Bu yazıyı anlamak için bazı
karşılaştırmaları yapmalısınız:
-
Aile
yapınız nasıl; özgür düşünceli mi, muhafazakar mı, otokrat mı, sinik mi, yıkık
mı, fırsatçı mı, faydacı mı, üretken mi veya devrimci mi?..
-
Yetiştirilme
şeklinizden övünçle bahseder misiniz yoksa idare eder gibi mi, daha yoksa “kahretsin”
diyecek kadar mısınız?
-
Eğitiminiz
nasıl yürütüldü; çağdaş anlayışla ve dikkatle üzerinize titrendi mi yoksa
salındınız mı sokaklara?
-
Baba
ve annenizin siyasi gücü, anlayışı var mıydı yoksa başlarını eğip sadece oy
atmaya mı gittiler acıtasyon yaparak?
-
Ailenizin
sosyal platformlardaki gücü nasıldı; sizlere her yaşınızın sorumluluğunu
özgürce öğretebildiler mi yoksa başınıza bir şey gelir diye evdeki sandıkta mı
tuttular?
-
Ulusal
eğitim ve öğretime sahip çıktılar mı okuduğunuz okullarda?
- Kişisel gelişiminiz için daha neler yapabildiler; bunu erdemli ve özgürlükçü bir birey olma şemsiyesi altında düşünün ve öyle yanıtlayın.
Göreceğiniz şeyler, duyacağınız şeyler
zamanında size ulaştırıldı mı? Yukarıdaki soruların özeti budur. Yoksa sadece
ekmek-su-fırsat üçgeninde ömür mü tükettiniz? Belki de hak edildiği gibi
yaşanıyor!
Demokratik ülkelerde gelişim bildiğiniz
üzere tepeden inme olmaz. Buna otokratizm ve diktatörlük denir. Yaşam cehalete
teslim edilmemeli. Aşağıda üç soru var:
-
Ülkeniz
içinde yaşadığınız hale gelene kadar baba ve anneniz ne yapmıştır?
-
Siz
emekli olana kadar ne yaptınız?
-
Çoluk
çocuğu vatana hazırladınız, aydın sorumluluğu kimliği için onlar ne
yapmaktalar?
Boş boş vatanseverlik, milliyetçilik,
demokratlık, dindaşlık işleri ile mi uğraştınız yoksa.. En faydalı işleri
yapanlar, çalışkanlar en vatanseverdir bilesiniz. Akıllı vatanseverlik; aydın
milliyetçilik; çağdaş demokratlık, laik dindaşlık… İşin özüne inilmeli.
-
Düzenli
kültürel çalışmalar,
-
Düzenli
spor etkinlikleri,
-
Atölye
çalışmalarında el ve zihin geliştirici işler,
-
İnsan
hakları, Çevre ve Hayvan koruma çalışmaları,
-
Müzik,
eğlence gibi vs. sanatsal bağlar,
-
Üretim
ve gelir elde etme,
Emeklilerimize yakışan şeyler. Buralarda evrilirken aydın bilincinin oluşacağını, hükümetlere kök söktürülebileceğini unutmayalım. Aktivist emekliler!
Kafayı kültür; kültürü para aydınlatır.
Kazanmaya hazır olmak lazım. Cehalet büyük sorun bu dingilsel hayatta. Yığın
yığın sorunlar üst üste birbirini kızdırmakta, beyni yakmakta.
-
Emekli
evlerindeki kütüphaneleri merak ediyorum. Kitap sayılarını da. 25 yıllık bir
emekli evinde en az bin kitabın olması arzulanır. En az üç bin kitap okuması da
beklenir.
-
Geçim
derdini halletmiş emeklilerin öncülük yapmalarını bekliyorum ve daha farklı
kanallardan sorumlu olmalarını görmek istiyorum.
-
Kurumlar
bir bir yıkılırken birçok platformda görev almış olmalılar, onların gençlere
direniş öğretmelerini bekliyorum.
-
Aydın
kimlikle Cumhuriyete sahip çıkmalarını, gerektiğinde bedel ödenmesini
bilmelerini arzuluyorum.
-
Yıllık
220 milyar dolar dış borç faizimiz var; 650 milyar dış borçtan bahsediliyor ve
ne kadar olduğu gerçekte belli değil; hazinenin eksi 55 milyar dolarda olduğu,
enflasyonun %’sinin ipinin ucu kaçtığı biliniyor; petrol ve doğal gaz borcumuzu
ödeyemez haldeyiz; ülkenin varlıkları peşkeş çekiliyor…
Bu olan bitenleri ve daha fazlalarını anlamak için, işte “dingil” gibi yaşamamak lazım (idi). Dibe vurulmadan önce düşünülmesi gereken çok şey olabilirdi.
Dünyanın birçok ülkesini görmüş, oralarda
ömrünün yarısını bizatihi yaşamış birisi olarak yazıyorum bu satırları.
Karşılaştırma yapmadan gerçekleri rasyonel olarak anlayamazsınız. Dünyanın
gelişmiş ülkelerindeki emeklilerle hallerinizi inceden inceye, her şeyİnizi
karşılaştırın.
Zaaflardan kurtulun. Kendinize hak ettiğiniz
değeri verin, çaresiz durmayın. Emekli olana kadar zihninizi parlatın,
parlatın. Örnek vatandaş olun.
Belki işin içinden böyle çıkılır da gelecekteki
emekliler ekonomik ve zihinsel olarak hak ettikleri gibi mücadele vermiş
olurlar ve hakça yaşarlar.
Bu yazının ikinci kısmı da var, ama gerildim
ve burada kesiyorum.
Saygı ve sevgiyle kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder