ANLATAMAM YAAA, NEYDİ O!
ANLATAMAM YAA, NEYDİ O!

Büyük bir mutluluk yaşadığımızda "Anlatamam yaaa, neydi o!" deriz. Hayatın bir parçası, hayatın dile getirilmesine engel olur. Susarız, gözlerimizle bir yere odaklanırız, tavana bakmak bayağı bir alışkanlıktır, aklımızda ya o anlatamadığımız ya da hiçbir şey olur. Boğuluruz mesela o aşkta veya hiçlikte. Anlatmaya en iyi kelimeleri bulamayız. Her şey nettir ama dolambaçlı gelir zihnimize. Zihin, oysa en kolay yolu seçer mutluluk hormonu pompalamak için bütün organlara.
Kendinize karşı mutlaka böyle bir şeyi en az bir kez yaşatmışsınızdır. Yaşatmamış iseniz, bizden değilsiniz (Gülüşmeler). Başkalarında kendimi yaşadığımdan olsa gerek, önüme ne konursa ya da ne koyarsam böyle nazlı bir tarafını ararım, estetik değeri var mı diye sorarım, inceliği nerede diye ayaklarımın ucuna basa basa ilerlerim düşüncelerimde. Kendimin dışına çıkmak için özbilincimi o kadar bileyledim ki; nezakitli anlayışı keskinleştire keskinleştire neredeyse en zayıf noktasına getirip yok edeceğim!
Biri olmalıyız "Ben kimim?" sorusunu kendimize sorduğumuzda. Yaşamaya, hareket etmeye ve hissetmeye çalışırken o biri işte. Duygularımızı tanıyamadığımız, anlam veremediğimiz zamanlar oluyor, ama kendimize samimi olarak o birini yaratabiliriz. Yani, üzerinde düşünülmüş birini. Yoksa, zaten herhangi biri olarak yaşamımızı sürdürüp gidiyoruz. Olmayı istemiş kişi olmak ve olmak istemediğimiz kişinin bilinciyle ilerlemek. Burada da bir şaşkınlık yaşayabiliriz ilerledikçe. "Anlatamam yaaa, neydi o eski halim!" gibi bir hayret cümlesini dile getirmek yani.
"Anlatamam yaaa, şimdilerde neler düşünüyorum, neler yaşıyorum bir bilsen!" dediğimizde duruma 'pes etmiş' gibi bakarız. Sahteliği atmışızdır, açılıp serpilmişiz ve kendimizi belki bir heykeltraş, karşımızdaki ilgilendiğimiz şeyleri de bir sanat yapıtı gibi görürüz. Bir sera ortamından çıkmış, rüzgar, yağmur, kar ve tekmelenmelerle gerçekçi duruş sergileyerek, uyduruk insanlardan uzakta ama yalnız da değil; tam tersi çoğalarak, her şeyin kendine has bir mantığı ve haz verici ritmi vardır diyerek, o şeyde onun gizini yakalayarak -yakaladığımızı sanarak- "Vayy, be, neydi o!" diyebilir ve bununla da ikinci bir hayatı şimdiki hayatımızın yanına koşarak yaşayabiliriz.
Burada, ikinci hayatı öne sürmek akıllıca olacak. Yoksa birinci ele güvenip pokere devam edersek, yani birinci elde gelen iyi kağıtları hayal ederek ikinci ele yön verirsek -dağıtıcının birçok olasılıkla kağıt vereceğini düşündüğümüzde- işimizin bitimi masada çok kolay drama dönüşebilir.
Kendinizi unutmayın! Yaşınız ne olursa olsun, ileride yüreğinizin yanmaması için kendinizi uzun yıllar hayatın gerçeklerinden izole edip çok bireysellikte kalmayın da. Yalnızlıkta kendini büyütenler aniden bir heykel gibi parçalanabilirler de. Asıl büyüklük 'kendine dokunabilmektedir' de diye inanırım. Anlatamam yaa, neydi o, dediğimizden sonraki zamanda onu en iyi şekilde anlatabilmek bir başka değer yükler. Kime? En başta kendimize. Ben buna 'bilincin bilinci' demek isterim. Zihin odaklanmıştır, sanki bir şey düşünmüyor gibidir ama çok da iyi çalışıyordur bu sıra.
Hayatınıza büyük titizlik ve özen gösterirken, elbette bu benim kendime dönük tavsiyemdir de- başkalarına yüzeysel davranmadan, fikirlerinizle başkalarının parmağı olabilirsiniz. Bu parmak başka alanlarda çemberi daha başka bir güzellikle size tamamlayabilir. Hayatın tesadüfleri.
Anlatamam yaaa... Anlatın lütfen. Deneyin. Özellikle yazarak. Bazı ünlü yazarların tanımladığı gibi, "Yazmak, unutmaktır!" değil bu. Ben, 'Yazmak, hatırlamaktır!' diyenlerdenim.
Saygı ve sevgiyle kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder