KOLEKTİF VAROLUŞ SALATASI ve SIĞINMAK
KOLEKTİF VAROLUŞ SALATASI 
Ağır ilerleyen günler; kış günleri
Ağır ilerleyen günler; kış günleri
Her defasında masama yığılışım; dinginlik bulmam
Gece yarıları sessizliği daha iyi aramam; hislerime teslim
Kolektif varoluş zihniyle yaşayanlar; whatsapp mesajları
Hangi labirentlerde huzur bulduğumu kim bilebilir; felsefeciler
Ardıcıl kelimeler değil bunlar; içimdeki mayanın kıpırdanışı
Gün boyunca hayat duygusunun peşinde koşmalar; sen orda aranan
Keşmekeşin pençesinde bitap düşüp biraz daha umut; tırmalayan
Hani o müstakbel insanlar, ikişer üçer gezen, vuran; kaçmakta behis görmeyen
Bir varoluş salatasında bir çığırtkanın sesi gibi duran; sinik ve ıstıraplı
Uzayan kaldırımlar gibi her şeyden emekli olmuşlar; çok sıkıcılar ve de dinginler
Çarşının en güzel yerinde çöp kovasının yanındaki bir banka demir atmışlar; öylesine
Serseriler önlerinde mikrofon tutup ağızlarından laf almaya çalışırlar; uyurgezerlerden
Kah sidik torbası patlak, kah onlarca yıldır bilgisiz, aslında avareler; bir hayat boyu
Varoluş salatasında bir o semtten bir bu semte otobüs yolculuğundalar; bedava yanı var
Ardıcıl kelimeler değil bunlar; uyurgezer takımıdır onlar ve herkese kısmettir bir yerde
Kaderine razı, kalplerinde her şeye şikayet veya tümden uyumlanma; satır sever veya yalan
Başlarına tuğla düşmeyince, alakasızca incitmeye devam ederler; telefonunu çıkar bakalım
Bir karışımdır hayatları, yalan yanlış yankılardan oluşur; akıl dışı kurgulardan ve çöküş
Hayattan çok şey isterler ama tembel halde; bir lokma bir huzur; ama hırkasız
ve SIĞINMAK
Başkaları da bir yerlere sığınıyor sabahı etmek için. Kuşlar yuvalarına; kuğular bazen kıyıya veya suyun üstünde kalmaya; leylekler çınar ağaçlarının üstüne; solucanlar toprak altına; yağmur yeryüzüne yağarak sığınıyor ve okuyanlar kitaplarına.
Ben de iki metre uzunluğunda, bir metre enindeki masama sığınmaktayım özellikle sabahın ilk ışıklarını görmeden. Gün içerisinde fırsat oldukça da bu sığınmalarımda bir huzur buluyorum. Hayat karşısında bir teras bu benimkisi; terasa çıkıp hem kendi huzurumu yakalamak hem de güneşten yararlanmak diyebilirim.
Masam elbette odada, salonun pencereye bakan kısmında. Büyük teras camı tertemiz, pırıl pırıl olduğunda arada cam yokmuş gibi, bakarım dışarıya. Zihin neyi isterse onu görür gibi bişi. Cama bakıyorum ama görmüyorum. İllüzyon gibi bir şey bu camın yaptığı. Hem siper görevi görüyor hem de boşluk. Ayna değil.
Kayıtlar düştüğüm bu defterime duyduğum saygı ve sevgi oldukça büyük ve önemli. Dışarıdan bir etki geldiğinde, canımı sıkan bir şey olduğunda, kendimin dışına çıkıp oradan bakmaya yazdıklarımla ve çizdiklerimle bakmayı öğrendğimden beri yani, heyecan ve mutluluklarımı da vakfetmeyi adamış olmakla, sayfalara adadığım kelimelerin her insanda, her ülkede aynı anlam ve manaya gelmediğini gördükçe heyecanım bir kat daha artıyor.
Masamda kitaplarım, defterlerim, kalemlerim, su ve kahve fincanı, mini notlar ve masa lambası bana her zaman gökte parlayan yıldızlardan daha yakın.
Sonra, gözlerimi dinlendirmek için kanepenin köşesine oturduğumda, bütün yazdıklarım yanıma gelip benimle arkadaş olurlar. Onlar bana mı, ben onlara mı sığındım bilemiyorum. Ama asla 'yalnız' değilim. Sevdiğinin gözyaşını silen, onu yanaklarından okşayan Romy Schneider de yalnız değil. Gezi'de direnen 'Kırmızılı Kadın' da. Cami duvarına işeyen de; kilise de papazı döven de. Belki her ikisi de bir süre sonra o mekanlara sığınacaklar. Sığınmanın ne günü ne gecesi var.
Budanmış, neredeyse hiç dalı bırakılmamış ağacın üstünde seken kahverengi, göğsü kirli beyaz tüylü sincap da, görüyorum camın önünden, sığınacak bir yer arıyor olmalı. İki metre ötedeki ağacın dalına sıçradı; başına gelen aynı şey; çıplaklık.
Sevgi ve saygıyla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder