YERE DÜŞEN 1 MEŞE YAPRAĞININ BAŞINA GELENLER

    YERE DÜŞEN 1 MEŞE YAPRAĞININ BAŞINA GELENLER 
    Permakültür Bahçeleri kitabında Toby Hemenway anlatıyor. Okuması oldukça keyifli ve bilgilendirici.

    Yaşam nasıl geri dönüşümde bu kadar başarılı olabiliyor ve biz bu tasarrufun aynısını bahçelerimizde nasıl yapabiliriz? Bu sorunun cevabı için dalından düşen, çürüyerek besin maddelerine dönüşen ve yaşama geri dönmeye hazırlanan 1 yaprağın başına gelenlere bakalım:
    "Sonbahar. Meşe ağacı bir yaprak düşürüyor. Çimlerin arasından toprak yüzeye değiyor. Başlangıçta bir şey olmuyor; çünkü yaprak toprağın müdavimlerini iştahlandırmak için fazla kuru. Komşu bahçe sahibinin bahçesinde otkırıcı ve böcekkırıcı kullandığını varsayıyoruz; çünkü bu kimyasallar toprak canlılarına büyük zarar verir. Ayrıca bu yaprak, çoğu yaprak gibi, kendisini böceklerden koruyan, kötü tadan bileşikler üretmektedir. Ama ertesi sabah, yaprak çiy ile ıslanmış ve bu koruyucu kimyasallar yıkanmaya başlamıştır. Hafifçe çiseleyen yağmur yıkanma sürecini hızlandırır. Yaprak sırılsıklam bir şekilde toprağa yapışır. Yapraktaki polifoneller ve diğer acı bileşikler yıkandığında ve yaprak nemlenerek yumuşadığında ziyafet başlar. 
    Masaya ilk gelenler yaprağın üzerinde uykuda olan bakterilerdir. Nemli ortamda canlanır ve çoğalmaya başlarlar, yaprağın hüçre duvarlarını oluşturan uzun şeker molekülü zincirlerini parçalayan enzimler salgılarlar. Birkaç saat içinde yaprağın üzeri bakteri kolonilerinin yarattığı koyu renkli beneklerle kaplanır. 
    Havada uçuşan mantar sporları yere düşer ve canlanır. Kısa süre içinde mantar hücrelerinden oluşan beyaz iplikçikler yaprağın üzerine dantelden bir örtü örer. Mantarlar lignini (ahşabı sağlam yapan sert molekülleri) ve bitkilerdeki diğer yemesi zor bileşikleri sindirebilen çok çeşitli enzimlere sahiptir. Bu özellikleri onlara bozundurucular ağında önemli bir niş sağlamaktadır. Mantarlar olmasaydı yeryüzü dökülmüş ve bozunamayan ağaç gövdeleriyle dolu olurdu.
    Yağmurla ıslanan ve mikrobiyal aktivite sayesinde yumuşayan yaprak, hızlı bir şekilde daha fazla ve daha büyük canlıların saldırısına uğrar. Kırkayaklar, tesbih böcekleri, sinek larvaları, yay kuyruk böcekleri, oribatid akarlar, enchytraeid solucanlar ve toprak solucanları, bu lezzetli dokularla beslenmeye başlar ve yaprağı parçalara ayırırlar. Bakteri, alg, mantar ve aktinomisetler denen iplikçik benzeri mantarsı akrabaları ile birlikte bu omurgasızlar da çürüyen organik maddelerle ziyafete ilk başlayanlardır. Bunlara Birincil Bozundurucular denir. En önemli birincil bozunduruculardan biri olan toprak solucanları gözle en rahat görünenlerden biridir ve solucanların yaprakla beslenişini gözle özlemek mümkündür.
    Toprak solucanı bir yaprak parçasını tutar ve yuvasına sürükler. Hareketli ağız parçalarıyla yaprak parçasını ufalar ve bu sırada biraz da toprak emer. Bu karışım içeride çalkalanarak solucanın kursağına ulaşır ve buradaki dalgalanan kaslar yaprak ve toprak karışımını macun kıvamına getirir. Macun solucanın midesinin derinliklerine ilerler. Burada, bağırsaklarımızdaki bakterilerin aksi takdirde yiyeceklerden alamayacağımız besin maddelerini işlememize yardımcı olmaları gibi, solucanın sindirimine de bakteriler yardımcı olur. Solucan yaptığı macundan bütün besin maddelerini aldıktan sonra, yapraktan ve topraktan geriye kalan maddeleri içine karışan bakterilerle birlikte dışkılar. Bu solucan dışkıları solucanın yuvasının içini verimli, organik maddece zenginleştirmiş bir toprakla sıvar. Aç bakteriler, mantarlar ve mikroskobik toprak canlıları çok geçmeden bu organik madde zulasını bulacak, yuvanın duvarlarında üreyecek ve kendi salgılarını ve ölü bedenlerini de bu karışıma katacaklardır. 
    Yapraktaki besin maddeleri ile karnını doyuran solucan daha derin tüneller kazarak toprağı gevşetir, havalandırır ve gübreler. Yağmur suyu solucanın yuvasının içine sızarak eskisinden daha derinleri ıslatabilecektir. Toprak, iki yağmur arasında biraz daha uzun süre nemli kalacaktır. Baharda meşe ağacının büyümekte olan bir kökü bu yuvayı bulacak, kolay geçiş imkanı ve tünelin organik besin maddelerinden yapılmış sıvasının cazibesiyle burada depolanan neme ulaşacaktır. Solucan, verimli dışkısıyla ve toprağa hava, su ve köklerin kolay nüfuz etmesini sağlayan yuvasıyla, meşe ağacına ve topraktaki yaşamın büyük bölümüne faydalı olacaktır. 
    Bir yılda, 4 dönüm alanda 25 ton ya da 10 yılda dünyanın karasal yüzeyini 2.5 cm kalınlıkta kaplayacak kadar toprağı havalandırabilirler. 
    Bu sırada yüzeyde ziyafet çekmekte olan omurgasızlar, yaprağı küçük parçalara ayırmaya ya da toprak uzmanlarının jargonuyla öğütmeye devam ederler. Ufalanma havayla temas eden toprak yüzey alanını, yani bakteri ve mantarların saldırabileceği yumuşak içi kenarları arttırır ve bozunmayı daha da hızlandırır. Ayrıca, yapraktan beslenen küçük akar, larva ve diğer omurgasızlar ordusu, ciddi miktarda dışkı bırakır ve bu da diğer bozundurucular için gıda olur (mikroskop altında çürümekte olan yaprakların kalın bir böcek dışkısı tabakasıyla kaplı olduğu görülmektedir ve bu da devasa miktarda besleyici gübre demektir). Bir bozundurucunun midesinden ilk geçişte tam olarak sindirilmemiş yaprak parçaları kaldıysa, organik maddeler bu minik varlıklarca mikroskobik parçacıklara ayrılana kadar tekrar tekrar yenir. 
    Solucan ve akarlar gibi toprakta yaşayan omurgasızlar, yaprağın kimyasal bileşimini değiştiremezler; onların esas görevi çöpleri ufalamaktır. Sürünüp tüneller kazmaları yaprak parçalarının toprağa karışmasını da sağlar ve burada parçalar nemlenir, başkaları tarafından yenebilir hale gelirler. Bazı hayvanların mideleri mikropları kitin, keratin ve selüloz gibi inatçı büyük molekülleri daha basit şekersi bileşenlerine ayırabilir. Esas simyacılık, yani yaprağın humusa ve bitki gıdasına kimyasal dönüşümü mikroorganizmalar tarafından gerçekleştirilir. 
    Toprak canlıları yaprağı dışkıya ve mikroskobik parçalara dönüştürürken ikinci bir bakteri, mantar ve mikrop ekibi bunların artıklarına saldırır. Bu mikroplar enzimlerini ve metabolik kimya setlerindeki diğer içerikleri kullanarak büyük molekülleri küçük, yenebilir parçalara ayırırlar. Bitki hücre duvarlarının sert bileşenleri olan selüloz ve lignin, lezzetli şekerlere ve aromatik karbon kalkalarına ayrıştırılır. Bazı mikroplar ise uzun yaprak proteini zincirlerini kısa aminoasit parçalarına ayırırlar. Bu mikroplardan bazıları oldukça özelleşmiş olup sadece birkaç tür molekülü ayrıştırabilir. 
    Ancak toprakta çeşitlilik çok fazladır; bir çay kaşığı toprakta her biri farklı kimyasal araçlarla donanmış beş bin (5.000) tür bakteri bulunabilir. Dolayısıyla binlerce bakteri, mantar, alg ve benzeri canlı türünden oluşan bir orkestra, birlikte çalışarak sadece örnek olarak ele aldığımız bir meşe yaprağını değil, karşısına çıkan hemen her şeyi tamamiyle bozundurabilir.
    Bu mikroplar organik maddeleri ayrıştırmanın yanısıra toprak yapısını da zenginleştirirler. Bazı toprak bakterileri beslenirken toprak partiküllerini bir arada tutan sakızlar, mumlar ve jeller salgılarlar. Bölücü mantar hücreleri bu toprak kırıntılarını saran iplikçikler halinde uzar ve bunları birbirine bağlar. Bu minik topaklar mikrobiyal olarak zengin topraklarda görülen toprak tavı'nı, bahçıvan ve çiftliklerindeki çiftçilerin daima aradığı gevşek ve gevşek yapıyı oluştururlar. Ayrıca bu sümüksü mikrobiyal yan ürünler toprağın kurumasını engeller, büyük miktarda su tutmasını sağlar. Toprak canlıları olmadığında toprak kurur, rüzgarla savrulup gider  ya da yağmurlardan sonra topaklanır ve köklerin gelişimine izin vermeyen killi kesekler oluşturur.
    Mikroplar uzun ömürlü canlılar değillerdir; birkaç saat ya da gün yaşarlar. Öldüklerinde toprak hayvanları bunların bedenlerini yer. Toprak ekosisteminde yırtıcılar da boldur. Toprağın nemli tabakalarında aç amipler kol gezmekte, zavallı bir bakteriyi yutmaya hazır beklemektedirler. Küf akarları, yay kuyruklular, bazı böcekler ve daha niceleri, birincil bozundurucularla beslenir ve dolayısıyla ikincil bozundurucular olarak adlandırılırlar. Daha büyük yırtıcılar ise yaprağımıza yolu düşen bu ikinci bozuntucularla (ve bazı birincil bozundurucularla) beslenirler. Bunlar kırkayaklar, boynuzlu böcekler, yalancı akrepler, yırtıcı akarlar, karıncalar ve örümceklerdir ve bunlar üçüncü bozundurucular olarak adlandırılırlar. 
    Bu sıralama çizgisel bir hiyerarşi izlenimi veriyorsa da, bunlar arasındaki çizgiler katı ve kesin değildir. En büyük örümceklerin bile dışkıları ve ölü bedenleri bakteriler ve diğer birincil bozundurucular için yiyecek olur; dolayısıyla kimin en üstte olduğu belli değildir. Toprak ekolojisi iç içe geçmiş bir dizi döngüden oluşmaktadır. Detaylı bir çizimini yapmış olsaydık aradaki oklar ve her türün yaşam ve ölümü diğerlerine bağlayan çizgilerle sayfa neredeyse simsiyah olurdu. 
    Artık yaprağımız tamamen bozundu. Peki bitki yiyeceğine nasıl dönüşecek? Nasıl hayata dönecek ve bitkilerimize ve bahçemize nasıl yeniden bağlanacak?
    Yaprağın içeriği (yaşam döngüsünde daimi olarak geri dönüştürülmeyen ya da gaz olarak yayılmayan maddeler) iki şeye dönüşür: Humus ve Mineraller. Bunlardan her ikisi de sağlıklı bitkiler için gereklidir.
    Yaprağımız toprak organizmaları tarafından parçalanır, çiğnenir ve kimyasal olarak çözündürülürken, yaprağın bazı parçaları diğerlerinden daha hızlı bozunur. Bozunan ilk dokular şeker ve nişastadan yapılmış olanlardır ve toprak canlıları bunları hızlıca enerjiye, karbondioksite ya da yeni organizmalara dönüştürürler. Selülozlar ve bazı protein türlerinin sindirimi biraz daha zordur ve bunlar birbirine sıkıca bağlı küçük moleküllerden oluşan zincir ve tabakalardır. Bu polimerleri birarada tutan çaprazlanmış bağları koparacak özel enzimler her toprak organizmasında bulunmaz ve dolayısıyla bu bileşikler daha yavaş bozunur. Lignin olarak bilinen ve ahşaba gücünü veren polimerlerin, böceklerin zırhlı kabuklarını oluşturan kitinlerin ve bazı mumların kırılması daha da zordur. Bu inatçı molekülleri sadece özelleşmiş toprak organizmaları ve özellikle mantarlar kırabilirler. Bu sert bileşikleri kıramayan organizmalar yine de şanslarını dener ve ellerinden geleni yaparlar. 
    Mikroplar sindirebildikleri yerlerde çalışır, oraları kemirir ve dönüştürürler. Mikroplar ve diğer bozundurucu etmenler ligninleri ve diğer çetin yaprak bileşenlerini hala tam olarak anlayamadığımız bir işlemden geçirir, birçok maddeyi içinde barındıran, oldukça kararlı, kompleks ve bozunmaya yavaş devam eden humus moleküllerine dönüştürürler. Humus özünde toprak organizmalarının ayrıştırmasını zorlaştıracak şekilde birbirine bağlanmış karbon, oksijen, azot ve hidrojenden oluşur.
    Humus bir bakıma organik maddeler için son duraktır: Yaprağımızın artıkları humus aşamasına ulaştığında bozunma salyangoz hızına kadar yavaşlamıştır. Organizmalar humusu kolaylıkla parçalayamadıkları için humus toprakta birikir. Eninde sonunda bozunacaktır; ama sağlıklı bir toprakta kompostlaşan taze atıklar da en az eski humus molekülleri kadar hızlı birikir ve yavaş bir devirdaime ve humusun kullanılmayıp sürekli birikmesine yol açar. 
    Toprak organizmaları mecbur kaldıklarında humusu bozundurabilirler; ama bunu isteksizce, genellikle sadece yiyecek başka bir şey bulamazlarsa yaparlar. Topraktaki humus düzeyi düşüyorsa bu toprağımızın durumunun oldukça kötü olduğuna işarettir. Yani kolay sindirilebilir organik maddenin tamamen tükendiği ve toprak canlılarının artık ısınmak için kazma kürek yaktıkları anlamına gelir. 
    Humus toprak sağlığı için hayati önemdedir ve dolayısıyla akıllı bahçıvanlar topraklarını humus bakımından zengin tutarlar. Şimdilik sadece sebebine bakalım; nasılını ilerleyen notlarda öğreneceğiz.
    Toprağın tüm içerikleri arasında humus nem tutma konusunda açık ara farkla en başarılı olanıdır ve kendi ağırlığının 4 ila 6 katı kadar su tutabilir. Islak bir turba yosunu balyası kaldırmayı hiç denediniz mi? İnanılmaz derecede ağırdır ve kuruması aylar sürer. Turba yosunu aslında tam olarak humus değildir. Barındırdığı organik madde humus olma yolunda duraksamıştır; çünkü turba bataklıklarında bozundurucuların işlerini tamamlayabilmesi için yeterince oksijen yoktur. Fakat ıslak bir turba yosununu kaldırırsanız humusun nemi ne kadar iyi tuttuğu konusunda bir fikir edinebilirsiniz. 
    Humus ıslandığında şişer ve dolayısıyla humus bakımından zengin topraklar yağmurdan sonra hafifçe kabarır. Toprak kururken humus küçülür ve toprak kırıntıları arasında hava boşlukları kalır. Bu genişleme ve küçülme süreci toprağı hafifletir, toprağı sürmeye benzer bir etki yaratır; ama toprak canlıları açısından sürme işlemi kadar rahatsızlık verici ve zararlı değildir. 
    Humuslu, kabarık topraklarda kökler ve toprak organizmaları besin maddelerini aramak için daha rahat dolaşabilir ve bu gezginler toprağı daha da fazla havalandırır. Gevşeyen toprakta su daha derinlere nüfuz eder ve humus tarafından daha uzun süre tutulur. İşte yaşamı geliştiren bir olumlu geri bildirim döngüsü daha: Humus nemin ve toprak organizmalarının toprakta daha derinlere inmesini sağlar ve onlar da humus üreterek daha da derinlere nüfuzu mümkün kılar ve yine humus üretirler ve bu böyle devam eder... Humustaki negatif oksijen atomları bol miktarda pozitif yüklü elementi kendilerine çeken birer yem olarak iş görürler. Bu oltalara takılanlar arasında hem bitkiler hem de toprak hayvanları için en önemli besin maddeleri olan potasyum, kalsiyum, magnezyum, amonyum, bakır, çinko, mangenez ve daha birçok element bulunmaktadır.
    Besin maddeleri humustan bitkilere nasıl aktarılır? Bitki kökleri hafif asitler salgılayarak besin maddelerini bağlayan bağları koparırlar. Humustan kopan besin maddeleri topraktaki nemle yıkanır, besleyici bir çorba oluşturur. Bu çorbanın içinden bitki kökleri ihtiyaç duydukları kadar kalsiyum, amonyum ve diğer besinleri emebilirler. Bitkilerin yeterince beslendikten sonra asit akışını durdurarak humustan besin almayı kestiklerine dair bulgular vardır. 
    Bitkilerin humustan besin maddeleri koparmak için kullandıkları dolaysız metod budur. Sağlıklı topraklarda, mikropların aracılık ettiği dolaylı yöntemler de aynı şekilde yaygındır. Bu bitki beslenme biçimi bir alış veriş şeklinde gerçekleşir. Kökler faydalı bakteri ve mantarların en sevdiği yiyecekler olan şeker ve vitaminleri salgılarlar. Bu mikroorganizmalar kökler çevresinde hızla ürer, hatta köklere yapışır ve bitkinin ürettiği yiyeceği emer, kökleri kaplayan nemli film içinde yüzerler. Bunun karşılığında da humusa tutunmuş olan besin maddelerini koparark asit ve enzimler üretirler ve bu besinleri bitkilerle paylaşırlar. 
    Mikroplar atık olarak da bitkiler için gıda üretirler. Bitkiler için diğer bir avantaj ise mantar ve mikropların birçoğunun bitkileri hastalıklardan koruyan antibiyotikler salgılamalarıdır. Tüm bu alışverişler gerçek bir simbiyotik ilişki yaratır. Birçok bitki belirli mikrobiyal türler ile ortak yaşar ve bunlar var olmadığında sağlıklı gelişemez. Bitki-mikrop ortaklığı bu kadar özelleşmiş olmadığında bile bitkiler genellikle mikroplu ortamda, steril ya da mikropların az olduğu ortamlara göre çok daha hızlı büyürler."
    Humustan sonra yaprağımız hayatına mineral olarak devam eder...




































    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KENDİME BAKABİLDİĞİM ORANDA ALEMDE HER ŞEY TANIDIK

YAZMA İŞİ

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından