KADINLARIN ÖZGÜRLEŞMESİ -John Stuart MILL

    KADINLARIN ÖZGÜRLEŞMESİ     -John Stuart MILL  

    2022 yılında kadınlar konusuna ağırlık vereceğim. Geçen yıl 'Kurtlarla Koşan Kadınlar' kitabını okumuştum. Bu yılın ilk kitabı 'Kadınların Özgürleşmesi' ve okumayı Bogota'da bitirdim. Özeti uzun olacağı için, zihnim de biraz yorgun, bunu yapmak yerine, altını çizdiğim satırları buraya alıntı olarak alacağım. Ne kadar, hangi açıdan doğru-yanlış veya eksik-fazla olduğunu sizin kanaatinize bırakıyorum.

    * İki cinsiyet arasındaki mevcut toplumsal ilişkileri düzenleyen ilke -yani bir cinsiyetin diğerine hukuki itaati- yanlıştır ve günümüzde beşeri gelişimin önündeki başlıca engellerden biridir; ve bu durum, ne bir tarafın güç ve ayrıcalıklı konumuna ne de diğer tarafın maluliyetine yol açacak şekilde, mükemmel eşitlik ilkesi ile değiştirilmelidir.  
    * Bir kanı kuvvetli bir şekilde duygulara dayandığı zaman, kendisine karşı ağır basan bir argümanın karşısında güç yitirmek yerine güç kazanır. 
    * Diğer bütün vakalarda ispatın külfeti doğrulamayla ilişkili olmalıdır. Bir kişi cinayetle suçlanıyorsa, o kişinin kendi suçsuzluğunu kanıtlaması değil, onu suçlayanların suçun o kişi tarafından işlendiğine dair kanıt vermesi beklenir. 
    * Adalet ve politikanın bazı olumlu nedenlerinden dolayı farklı bir yaklaşımın gerekli olduğu durumlar dışında, çoğunluk tarafından gereksinim duyulmayan hiçbir kısıtlamanın olmaması ve hukukun ayrım gözetmeksizin herkese eşit davranması gerekir. 
    * Aklın yüceltilmesi yerini içgüdünün yüceltilmesine bıraktı; ve böylece kendimizde bulduğumuz ancak mantıksal temellerini bulamadığımız her şeyi içgüdü olarak adlandırmaya başladık. Bu tapınma diğerlerinden son derece daha aşağılayıcıdır; günümüzdeki bütün yanlış ibadetler arasında bu en kötüsüdür ve diğerlerinin temel dayanağıdır. Günümüzde makul bir psikoloji insanların doğa tarafından amaçlandığı ve Tanrı tarafından emredildiğine inanarak bu şeylere boyun eğmesinin gerçek kaynağını ortaya çıkarana kadar da muhtemelen bu tapınma devam edecektir. 
    * İlk olarak, zayıf cinsiyeti güçlüye tamamıyla bağımlı kılan halihazırdaki sistem sadece teoriye dayanır; zira daha önce başka bir yöntem deneyimlenmemiştir ve teorinin karşıtı olarak görülen deneyim yaşanmış gibi yapılarak bundan herhangi bir yargıya varılamaz. İkinci olarak, bu eşitsizlik sisteminin benimsenmesi hiçbir zaman etraflıca düşünmenin, öngörünün, herhangi bir toplumsal fikir veya insanlığın faydasına ve toplumun iyi işleyişine yol açacak herhangi bir fikir sonucunda oluşmamıştır. 
    * Ama günümüzde var olan bu bağımlılık adalet ve toplumsal yararlılık çerçevesinde düşünülerek yenilenen bir kurum değildir -daha ziyade, genel davranışları yumuşatan ve insan ilişkilerini daha fazla adaletin kontrolü ve insanlığın etkisi altına alan nedenlere yol açan hafifletme ve değişiklikler silsilesiyle süregelen köleliğin ilkel halidir. Acımasız kökeninin izini kaybetmemiştir. Dolayısıyla varlığının gerçekliğinden onun lehine hiçbir varsayım çıkartılamaz. Aynı rahatsız edici kaynaktan ortaya çıkan diğer birçok şey ortadan kaldırılmışken onun kendi yararına sahip olabileceği tek varsayım, şimdiye kadar varlığını sürdürmüş olmasına dayanmak zorundadır. Bu durum da, erkekler ile kadınlar arasındaki hak eşitsizliğinin, güçlünün hukukundan başka bir kaynağı olmadığı gibi kulağa garip gelen bir ifadeye yol açar. 
    * Tarih, herhangi bir insan sınıfının hayatları, mülkleri ve bütün dünyevi mutluluklarının uygulayabildikleri güç ölçüsünde gerçekleşebildiğini göstererek insan doğasının acımasızlığını ortaya koyar. 
    * Fetheden ırklar fethedilenlerin onlara itaat etmesinin doğanın emri olduğunu savunurlar veya onlara göre, kendi ifadeleriyle zayıf ve barışçı ırklar cesur ve erkeksi olanlara boyun eğmelidirler.
    * Kadınlar duygularını -toplumun onlara kamusal alanda izin verdiği tek yöntem olan- yazılarıyla ortaya koyduğundan beri halihazırdaki toplumsal durumları hakkında şikayette bulunanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
    * Erkekler kadınların sadece bağlılığını istemez, onların duygularını da isterler. En kabaları dışında bütün erkekler kendilerine en yakın şekilde bağlı kadınlar ister; zorlanmış değil istekli bir köle, sadece bir köle değil aynı zamanda bir sevgili. Bu nedenle ellerinden gelen her şey onların akıllarını köleleştirmek için kullanılmıştır. Diğer köle sahiplerinin hepsi itaati sürekli kılmak için korkuya dayanır; bu korkunun kaynağı ise ya onlar ya da dindir. Kadınların sahipleri basit bir itaatin ötesini istediler ve eğitimin bütün gücünü kendi amaçlarına cevap vermesi için şekillendirdiler. En erken yıllarından itibaren bütün kadınlar, karakterlerinin erkeklerinkinden çok farklı olduğu inancıyla yetiştirilir: irade ve kendine hakim olma gücü değil bağlılık ve diğerlerinin idaresine teslim olmak. Bütün töreler onlara başkaları için yaşamanın, kendilerinden tamamen feragat etmenin ve duyguları dışında hiçbir hayatları olmamasının onların görevi, bütün güncel duygusallıklar ise bunun kadınların doğası olduğunu söyler. Duyguları da sadece onlara izin verenlerle -bağlı oldukları erkekler veya onlarla bir erkek arasında ilaveten ve feshedilemez bir bağ teşkil eden çocukları- sınırlıdır. 
    * Erkeklere çekici görünme hedefinin, kadın eğitiminin ve karakter oluşumunun tam zıttı olmaması zaten mucize olurdu. Erkeklerin kadınların zihinleri üzerindeki etkisi gerçekleştiğinde, bencillik içgüdüsü en çok faydayı almak için kadınlara uysallığın, itaat etmenin ve tüm bireysel isteklerin erkeğin ellerine bırakılmasının cinsel cazibenin temeli olduğunu söyleyerek erkeklerin, kadınları bağımlılıkları altında tutmalarına yol açtı.
    * Yeteneklerini kullanmalarının önüne sınır koyulması hem bu kişiler için haksızlık hem de toplum için zarara yol açacaktır. Uygunsuzluğun gerçek olduğu vakalarda ise insan doğasının olağan dürtüleri, yetersiz bir kişinin bu işi yapmasını veya yapmaya devam etmesini engellemeye yetecektir. 
    * Seyahatte olduğu gibi tarihte de insanlar sadece akıllarında daha önceden var olan şeyleri görürler; çok azı tarihten bir şeyler öğrenir.
    * Doğal farklılıklar, iki cinsiyetin de dış koşullar üzerinden açıklanacak olan her özelliğini bir kenara koyduktan sonra geriye kalanlardır.
    * Aptal kadınları tanımak kolaydır. Aptallık dünyanın her yerinde yaklaşık olarak aynıdır. Aptal bir insanın kavramları ve duyguları içinde bulunduğu toplumsal çevreden kolaylıkla çıkartılabilir. Kendi doğası ve yetenekleri üzerinden fikrini ve duygularını inşa edenler için durum farklıdır.
    * Erkekler arasındaki yaygın fikrin, bir kadının doğal eğiliminin bir eş ve anne olduğu fikri olması gerekir.
    * Yazılmış olanların çoğunda da bu ima edilmektedir: Toplum için kadınların evlenmesi ve çocuk doğurması gereklidir. Zorlanmadıkları sürece bunu yapmayacaklardır. Dolayısıyla onları zorlamak gereklidir. (o.n. Kölelik düzeni gibi)
    * Eğer bir kadın bir despotun kişisel uşağı olmak dışında hayatıyla ilgili herhangi bir beklentiden mahrum bırakılıyorsa ve umudunu, kendisini yalnızca bir köle yerine bir sevgili yapmak isteyen erkeği bulmaya bağlamalıysa, o halde kadının evlilik şansını sadece bir kez denemesine izin vermek onun kaderinin oldukça acı bir şekilde kötüleştirilmesidir. Bütün hayatı iyi bir sahip edinmeye bağlı olduğu için bu durumun doğal olarak devamı veya neticesi, onun bu kişiyi bulana kadar eş değiştirmesine izin verilmesi olmalıdır.
    * Eğer evlilik sadece yasalara bakarak olması gereken haliyle kalsaydı toplum dünya üzerinde bir cehennem olurdu. Neyse ki pek çok erkeğin, zorbalığa yol açan dürtü ve eğilimleri kullanmamaya ve büyük oranda yumuşatmaya yarayan duyguları ve gayeleri var. Bu duygular arasında bir erkeğin karısıyla olan bağı, işlerin normal olduğu durumlarda görece en güçlü örnek olarak ortaya çıkıyor. Buna yaklaşan tek bağ, yani kendisiyle çocukları arasındaki bağ, istisnai durumlar dışında ilkiyle çelişki yaratmak yerine onu güçlendirir.
    * Roma iç savaşlarını takip eden sürgünlerde kadınların ve kölelerin kahramanca sadıkken oğulların genellikle hain olmaya yatkın olduğu görülmüştür. Bununla birlikte Romalıların kendi kölelerine ne kadar zalimce davrandığını biliyoruz. Doğrusu, bu tür yoğun, zalimce olan bireysel duygular, çoğu yerleşmiş zalim geleneklerin yönetimi altındakiler dışında hiçbir yerde bu denli yüksek bir seviyeye ulaşmamıştır. 
    * Genellikle toplumsal duyguları güçlü olan erkeklerin, karıları ve çocuklarına karşı şefkat ve yükümlülük bağları daha güçlüdür; başka toplumsal bağlara dair pek ilgileri olmayanların bir kısmında bu da geçerlidir. 
    * Bütün ülkelerin en düşük sınıflarında, bahsedeceğim tasvire uyan binlerce erkek bulunur. Evliliği dışında saldırıları dirençle karşılaştığı için diğer alanlarda yasal anlamda suçlu değildir. dolayısıyla alışkanlık haline gelmiş fiziksel şiddet sadece onun zorbalıklarına karşı koyamayan veya ondan kaçamayan mutsuz karısı üzerinde uygulanır. 
    * Yasalar, kadını erkeğe kendisinin olarak ve kendi zevki için kullanmak üzere verdiği için erkekten başkalarına karşı davranması şart koşulduğu şekilde davranması beklenemez. Yakın zamana kadar ev içi zorbalıkların en vahşi uçlarını bile cezasız bırakan yasalar son yıllarda onları baskılamak üzerine bazı zayıf girişimlerde bulunmuştur. Ancak bu girişimler çok az etki etmiştir ve onlardan pek bir şey beklemek mümkün değildir; çünkü kurban, infazcının gücü altında kaldığı sürece zorbalığı gerçek anlamda denetlemeyi varsaymak mantık ve deneyime ters düşer.
    * En sıradan erkek bile karakterinin şiddetli, somurtkan, gizlenmemiş bencil yanını, kendi gücüne karşı gelemeyeceklere karşı korur. Daha güçlü olanların, onlara bağımlılarla olan ilişkisi bu karakter bozukluklarının bahçesidir: yaşadıkları başka her yere bu kaynaktan çıkmışlardır. Eşitlerine karış aksi ve saldırgan olan bir adam, hiç şüphesiz korkutabildiği veya itaat etmeye zorladığı, kendinden aşağıda olanlar arasında yaşamıştır. Eğer genellikle söylendiği gibi en iyi haliyle aile sempati, hassasiyet ve sevecen bir kendini unutma okuluysa; ailenin şefi düşünüldüğünde, daha yaygın bir şekilde aile, fedakarlığın sadece belli bir biçimi, inatçılık, buyuruculuk, kontrolsüz bir vurdumduymazlık ile kaşarlanmış ve idealize edilmiş bir bencillik okuludur. Kadının ve çocukların önemsenmesi sadece bir erkeğin kendi çıkar ve sahiplendiklerinin bir parçası olarak yer alır ve onların bireysel mutluluğu, erkeğin en küçük tercihleri karşısında kurban edilir.
    * Evli bir kadın eğer etkili olarak direnemiyorsa en azından aynı şekilde karşılık verebilir; erkeğin hayatını fazlasıyla rahatsız edebilir ve gücü onun baskın geldiği alanlarda ve gelmediği bazı alanlarda baskın çıkmasını mümkün kılar. Dırdır gücü veya cadaloz yaptırımı olarak isimlendirebileceğimiz bu kendini koruma aracının kaçınılmaz bir kusuru bulunur; bu araç genellikle en az zorba olan üstlere karşı ve en az hak eden bağımlılar lehinde işe yarar. Bu asabi ve inatçı kadınların silahıdır.
    * Zira kadınların bu gücü, genç ve çekici oldukları, genellikle cazibelerinin yeni olduğu ve aşinalık tarafından soluklaşmadığı durumlarda işler ve çoğunlukla da birçok erkek üzerinde o kadar da bir etkileri yoktur. Onu hafifleten gerçek nedenler zaman içerisinde büyümeyle gelen kişisel sevgidir; bu da ancak erkeğin doğası ona duyarlı olduğu, kadının karakteri de erkeği heyecanlandıracak kadar kafa dengi olduğu sürece geçerlidir. 

    Kitabın 60. sayfasına kadar bu alıntıları koydum. Kitabın tamamı 139 sayfa. Bu alıntılarım ilgisini çekerse, meraklısı kitabı temin edebilir. 

    Sevgi ve saygıyla kalın. 

























Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KENDİME BAKABİLDİĞİM ORANDA ALEMDE HER ŞEY TANIDIK

YAZMA İŞİ

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından