EL UZATIN

    EL UZATIN 
    Gerçek 'fakirliği' gördünüz mü, içinde hissedene kadar yaşadınız mı, zaruri olmasına rağmen temin edemeyip bunun acısını iliklerinize kadar hissedip, ta ki temin edene kadar da acınızı unutmayıp bağrınıza basmak zorunda kaldığınızı canlı kanlı yaşadınız mı?..
    Rahatsızım! Sizinle konuşmaya geldim. 22 Gün böyle bir toplumun içinde, büyük bir coğrafyada kaldım. İçtikleri suyu, yürüdükleri yolu, giyindikleri paçavraları, beslendikleri gıdaları, tozu ve toprağı bol olan, ulaşımın üst üste tıkışarak sürdürüldüğü, kimisinin yalın ayak, kimisinin bütün vücuduyla ezilmişliğini, ayrıca onların bütün bu olumsuzluklara karşı nezaketi ve dayanışmayı son derece iyi sürdürdüklerini gördüm. 
    Rahatsızım! Önlerinde siyasal bir umutlarının olmadığını, iç savaşla onlarca yıl geçirdiklerini, şimdilerde adamını bulanın sınıf atlama derdinde olduğunu, artık paranın değersizliğinden, paralarla origami yaptıklarını sokaklarında gördüm. Yine aynı sokaklarda, sabahın en erken saatinden en geç saatine değin, çocuğundan en yaşlısına kadar, tabiat ne verdiyse onu bulup buluşturup sokak tezgahlarında günlüklerini çıkarmaya çalışan, zayıf, esmer tenli işçi insanları gördüm. Fakirlik, ezilmişlik her taraflarına sinmiş, özellikle gözlerine oturmuştu.
    Turist olarak gittiğim bu ülkede içim kıyıldı gezdikçe. Ne iştahım oldu ne de gezgin keyfim kaldı. İçime gömüldüm. 1200 den fazla fotoğraf, 50 den fazla video çekmek durumunda bıraktım kendimi. Şimdi evimde bu kayıtları bilgisayarın masa üstüne kayıt ederken içim bir kez daha sızladı. Bu fakirlik ne zaman başladı ve ne zaman bitecekti? 
    İç savaş müzesini ziyaret ettim. Her şeyi anlamaya çalışsanız bir gün sürer ve birkaç kez kendinizi kaybeder, kusarsınız mermer zemine. Bu müze, o zaman yaşayıp da olan biteni göremeyen, sonradan farkına varması istenen, çocukların büyüdüğünde anne ve babalarının neler yaşadığını bilmesi, anlaması ve başka haklı sebepler için son derece ciddi kurulmuş bir yapı idi. Unutulmamalı ve bir daha bunları bu halk yaşamamalı diye. 
    Mark Twain, "İyi dostlar, iyi kitaplar, bir de huzurlu vicdan; işte ideal hayat" der. Çatışmanın bol olduğu ülkelerde siyasi gerilim ustaları diktatörlüğü heveslendikçe, değil ideal hayat, normal şekilde soluk bile alamazsınız. Bu oturduğunuz evden, işe gittiğiniz sokaktan, elektrik ve su temizliğinden, can güvenliği olmadığından, karanlıklarda kaybolursunuz.
    Irwin D. Yalom, "O sana öyle geliyor, çünkü olan biteni göremeyecek kadar yakından bakıyorsun. Oysa önemli olan, dışarıdan göründüğü gibi görebilmen" derken, yandaşa sesleniyor. Evinde oturup ota boka, suya sabuna dokunmadan yaşamayı seçen siniklere de sesleniyor. Çıkın ve büyük tabloyu görün, sonunda sizin de işinizi bitirecekler, demeye getiriyor.
    Bizler uyurken, şiddet tohumlarını birileri bahçemize atıyor. Bizler de suluyoruz. Hem de büyük ilgi ile. Şiddet büyüyor. Hayatın her günü değişmeyen şiddet tekrarında eziliyoruz. Umudumuz kalmıyor. Yalnızlıkta boğuluyoruz sonra. İş işten geçtiğinde, dar kaldırımlar boynumuza ip olarak dolanıyor, sıkıştırılıyor ve katlediliyoruz. Bunun adı tehdit, bunun adı fakirlik, bunun adı korku veya bunun adı eziklik...
    Psikologları dinlemeyin! Kıyaslamalar yapın. Kıyaslamalar bizi kendimize getirir. İçi boş kıskanç kıyaslamalar değil bahsettiğim. Kendine getirecek, kendini tokatlatacak yani. 
    Kendi hayatlarımıza bakalım. Unuttuğumuz şeyler var mı? 
    Bezginlik kompleksinden kurtulalım. 
    Emin olun, insan mutlaka iyi yönde kendini eğitebilir ve toplum sağlığı için tek tek yollardan başka çıkış yok. Ortam olmayabilir ama eğitimin içinde kalmak bir anlamda hazır olmak demektir.
    Fakirliğin ve Zalimliğin olduğu ülkelere bir bakın. Cahillikten ve şiddetten medet umarak, bunun üzerine ahkam keserek, bunu pompalayarak toplum pisliğin dibine çekilerek gerilmektedir. Buralarda birey tek başına, ele geçirilmiş topluma karşı çıkış bulamaz. Toplum onu soytarıya çevirebilir, linç eder, yakar, yıkar ve bir çırpıda mezarına gömer.
    Bu durumlara, bu bataklığa gelmeden evvel aydınlara veya toplumun ileri gelenlerine, akıllıyım diyenlere çok iş düşmekte. Bu guruplar insanlığa ne kadar dönüşe, ne kadar insanlıktan çıkışa hizmet eder. Gönüllü olun buralarda. Dönüşün buralarda. 
    Bizlerle el ele olun. 
    Kırılmalar var toplumlarda. İnanmıyorsanız gidin görün, yaşayın bir süre onlarla. Dibini görün bir çeyrek ekmeği kazanmak için ödenen bedelin neler olduğunu. 
    Kıskaca alınmış o güzel insanları hangi pazarlıklarda tükettiklerini, yataktan yatağa gezdirdiklerini ve boş bidon gibi çöpe attıklarını. Organ mafyasına satıldıklarını bilin. Uyuşturucu bataklığına sürüldüklerini de. 
    Onlar da çalışıyorlar; ama verilen bir tas çorba parası. Onlar da aile kuruyorlar; ama hiç uyumadan çalışsalar yine yetmiyor... Çünkü hırsızları çok. 
    Midenizin kaldıramayacağı acılar var.
    Zihninizin tasavvur edemeyeceği...

    Şükür halimize diyorsanız, bu sizinle ilgili. 
    Onlara yüzünüzü çevirin.
    Çaresizce boş gözlerle bakarlarken, acıyı kanıksamışlar.
    Panik eşiği yükselmiş.
    Bundan sonrası tam umutsuzluk.
    En yakından başlayarak çevrenize bakın.
    Görmezden gelmeyin lütfen.
    El uzatın.
    
    














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KENDİME BAKABİLDİĞİM ORANDA ALEMDE HER ŞEY TANIDIK

YAZMA İŞİ

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından