AŞKSIZLIK
AŞKSIZLIK
Giden aşk zaten aşk değildi, biz öyle sandık. İstemedi yani! Ne elinden tutturdu ne de dudaklarından bir öpücük. Ne yaptım orada? Bu kadar düşmenin anlamı neydi? Yaşadım değil, bu aşkta öldüm desem, o da değil... Benim yerim onun yanı değil, orası değil, deyip çekilsem, tuz bassam. Huzurun ve mutluluğun anahtarı bizde değilmiş, bunu deyip özgürlüğü parlatalım ayrı kanatlarda.
Sen de mi Nazan, Yusuf, Edip veya Elizabet? der geçeriz. O da, evet, ben de, diyecektir iki yalan arasında. Cevabı daha iyi duymak için bekleyecek miyiz? Hala özgürlüğü seçmeyip, sana gelmek istiyorum, mu diyeceğim. Derim belki!
Oğuz Atay döneminde, bir araştırmada Nijerya ve Gana'nın az önünde, yüz binde bir olarak aşık olabilme istatistiğimiz var. Yani, az gelişmiş aşıklar ülkesi olarak ön sıraları işgal ediyoruz. Bu da bana mı denk geldi? Siz de kendinize soruyor olabilirsiniz, evet bana, sana gelmedi işte o 1 kişi. Her ikimizde bu sefil dünyaya aitiz yalnızlığa biçilmiş kaderimizle.
Ama sefillik, biraz da yoksulluğa benzer. Aşk yoksulluğu, bu acı bir şey. Aşksızlık yoksunluktur! İçinde yokluk vardır, darlık vardır, zayıflık vardır, gelip geçebilir, fazla ağır seyretmez gibi görünür, ama derinden derinden vurur. Pahalıya patlar. Mesela, yalnızın bağlı ipi gibi onu tek başına para kazanmaya ve kazandıklarını yine tek başına lüks harcamaya iter. Bu da başka bir istatistik.
Ömür geçiyor, aşksızlık yakıyor. Ben de isterdim kollarda gezinmeyi, kafayı çekip artiz gibi yaşamayı. Artiz olmasam da sevgilimin kollarında artiz kesilmeyi çok isterdim. Shakespeare olmayı, veya en azından bir Kafka, bir Livaneli... Hiç olmazsa bir Tomris Uyar üç aşka bedel.
Hayatın zihnimde canlandırabildiği sanat ortamlarında çok kolay boy gösterebilecekken, en azından Tuna Kiremitçi'den daha iyi yazabilirdim, yazarım da, olamadım işte. Sunay Akın çok uzak değildi bana, ama olamadım. Ama ben Fikret Şimşek'im, bu cepte. Bunu da kendimi dibe itmemek için söyledim, egom söyletti. Kompleksim şimdi savunma da yaptırır; hepimiz öncelikle kendimiz, özgür olabilmeliyiz... gibi söyleterek.
Kardeşim, aşksızsın ve yetimsin. Çok zaman kalmadı, geberip gideceksin. Dünya sana bir zaman sonra dönmeyecek, sevebileceğin insanlar, aşık olup tutunabileceklerin başka kollarda salıncak olacak. Bunu bilemiyor musun?
Şükürler olsun, deme! Herkesin şükrü var zati. Kendini ikna etmeye çalışma. Nereye gidersen git, aşksız dönecek sanki yine sensin. İçine ediyorsun bir şeylerin. Haa, diyebilirim ki, nereye gidersen git, dönecek yer kendinsin, iyi ki varsın (burada dalga geçiyorum seninle), iyi ki terliklerin tertemiz kapının arkasında.
Temiz aşklar, aşklarda tertemiz havalar solumak mümkündür. Dolanma alanımız genişledikçe rastlantılar da çok olacaktır. Bana bunları kitaplar söyler. Allah kahretsin onları! Oralarda gezinmekten, düşleri kurup yıkmaktan hayatım lego oldu. Kırmızı legolar! Leke gibi.
Sokaklarda yürürken gözlerimi güzel kadınların gözlerinde yakaladığım olur. Ben kendimden örnek vereyim yine de. Bu Fransız Kadınları çok güzel. Bu bakışların sahibi uzun boylu, işe yarar biri gibi hala. O kadınlara sen de baksan, gülümseyip geçer giderler.
Onların olmasa bile, şeytan görsün yüzümü... Görmüş de. İtmiş şiddetli bir yalnızlığa.
Yukarıdaki konunun resmini de adamı kıskandığım için koydum.
Nick Cave ve Kylie Minogue-Where the wild Roses Grow şarkısını 60 kez felan dinleyerek bu yazıyı buraya kadar tamamlayabildim.
Güler yüzlü olmak neydi?
İnsanı başka varlıklardan ayıran şey neydi?
İnsan her şeyi güzel aklıyla güzel yapar. Elleri de, ayakları da ona yardım eder.
Başkalarının yalanlarını manipüle etmeden, dik yaşayan, çalışkan olan, güzellik yaratan, güzellik yaratanların yanında olarak aşkını arayan olun.
Bağlıysanız birisine; hele sanatçı bir kafanız varsa, başka birisinin elinden belinden tutma isteğiniz artar üretmek için, yaratmak için. Dokunamadığınızda, arzularınızda boğulabilirsiniz. Boğulmak istemiyorsanız, bu sizin bileceğiniz bir iştir, yamanırsınız gerçeğe veya hayallerinize.
Aşksızlık elde var 1 olsun.
Bulgu: Şiddetli bir yalnızlık hissetmek.
Acil Servis: İçinize dönersiniz. Sokakta güzel bir şeye bakmaya, yakalamaya çıkarsınız. Hiçbiri sizin değildir. İçinize akmasını sağlayacak mutlaka bir şey bulmaya çalışırsınız; eğersiniz, bükersiniz ve kendinize kurgularsınız. Bu büyük bir güçtür. Böylece taze nefes alır, güneşinizi kendiniz doğurup, istediğinizde de batırırsınız.
Uzaktan bir ses, 'İnsanların arasına karış' diyor. 'Karıştım da n'olacak, ezildim', diyen de var. Karanlık gecelerde iki gözü iki çeşme olanlar da var. Aşk ha olmuş ha olmamış, gençliği varken de yitip giden dünya güzelleri var. Var oğlu var; yok kızı yok... Şeytan görsün hepsinin yüzünü.
Ben gerçekleri söyledim. Bana 'Hadi ama, sen de çok hüzünlüsün' dediler yüzüme karşı. Bu telkinin bana faydası olmadı. Aynen, millet kendisini zeki sansın diye kitap okuma taklidi yapanlar gibi, sanki faydası bana...
Evet bana!
Kafka 'Milena'ya Mektuplar' döşenirken, öteki tarafta 'Veronika Ölmek İstiyor'.. Paulo Coelho ne yapsın? Ben de ne yapayım?
Yorumlar
Yorum Gönder