STRASBOURG MAHALLE SEBZE-MEYVE PAZARINDAYIM
STRASBOURG MAHALLE SEBZE-MEYVE PAZARINDAYIM
Orangerie Parkı, Strasbourg'un en güzel merkezi parklarından birisi, Avrupa Parlamentosu karşısısında, parkın girişlerinden birisi bizim eve beş üç dakikalık mesafede. Yukarıdaki resimdeki Baston Gül'de bu parktan.
Sabah saat sekizden sekiz kırk beşe kadar Orangeri Parkında köpeğimiz Rey ile gezindik nemli ve puslu bir havada bugün. Bugün Cumartesi, Kasım'ın 6'sı, yıl 2021. Parkın içindeki aydınlatma lambalarının ışıkları biraz ölgün, ancak yakın çevresini bir portakal gibi, yuvarlak ve sarımsı renkte aydınlatıyordu sabah sabah.
Bir hikaye üslubunda değil de, bir günümü anlatacağım bu yazımla. Rasgele seçtiğim bir gün. Bir günü yazarken, diğer yandan da çok günlerimin de böyle bir şekilde geçtiğini düşünebilirsiniz. Emekliyim ve kafama göre takılmamı pek de normal görüyorum. Beni anlayabilmeniz gayet mümkün. Bir emeklinin en temel hakkı, emekli olduktan sonra duygularının ve arzularının peşinde olması. Evrensel bir hak olarak görürüm. Dünya için çalıştım ve şimdi de kalan zamanımda dünya benim için çalışsın. Özellikle coğrafya. Beni gezdirsin ve eğlendirsin. Yani siz istediğiniz kadar kendinizi engelleyin, istediğiniz kadar engellenin, benim dediklerimin doğruluk payı yüksektir. Yaşlandıkça, imkanların genişlemesini, gençliğin imkanları genişlete genişlete gittiğini planlaması ve ona göre durması gerektiği yeri bilmesi beklenir. Üniversite okumalar, kariyer peşinde koşmalar, ahlaklı ve erdemli çalışmalar geleceği planlamış insanların adım adım ilerlemesine basamak olurlar. Bazı kişisel veya dış olumsuzluklar ilerlemeyi engeller, durdurur, yavaşlatır. Yine de onca gürültü ve toz duman arasında, çılgın kalabalıktan uzakta işimizi yapıyor olmamız değer taşır.
Beş dakikada, gezine gezine eve geldik parktan sonra. Rey'i evde kendi haline bırakıp, park kadar uzağımızda, çift yön cadde arasındaki otopark alanında kurulan sebze ve tekstil pazarına yollandım kafamda alacaklarımın listesiyle. Tezgah başındaki satıcılar çoğunluktan aza doğru, Fransız, Türk, Cezayir ve Güney Amerika'daki halklara mensuplar. Eminim, yıllardır bu ülkede yaşamaktalar, umutlarının peşindeler. Bazen Almanları da görüyorum tezgahlarda.
Pazara her defasında, iki kişilik bir aile için kırk Euro kadar harcıyorum. Haftada iki kez kuruluyor. Haftalık yetmiş-seksen Euro diyebiliriz. Ürünler oldukça taze. Mesela, bu hafta, çok taze Türk kuru inciri ve çekirdeksiz sarı üzüm aldım. Portekiz mandarini çok lezizdi. Fransız havucu üç renkte bağ halinde, sapından çıkan yeşilliği capcanlı idi. Geçen hafta aldığımız iki adet kışlık İspanyol kavunu tadı iyiydi, çekirdeklerini alıp kuruttum. Fransız köy elmalarına diyecek yok. Bazı tezgahlarda sadece elma satılır. Sarımsak gibi, soğan, patates ve pırasa da yerelin en güzel ürünleri. Pazarda bir de kızarmış piliç, tavşan ve kaburga satan aile var. Mis gibi yayılıyor kızarmış piliçlerin kokusu pazara, aç olmasanız da canınız öğle yemeğini böylece planlayabiliyor. Neredeyse her iki haftada bir uğrarız bu sevimli aile tezgahına; üç erkek kardeş olmalılar, birbirlerine o kadar benziyorlar ki. Farklı günlerde üç de kadın görüyorum yanlarında, kız kardeşleri olamaz diye düşünürüm, birbirlerine ne fiziki ne de saç baş renkleri benziyor. Gelinler olabilir. Acayip çalışkanlar fıldır fıldır.
Türklerin tezgahlarında aileden çalışanları da görmekteyim. Mükemmel fransızcaları var. Müşterileriyle diyaloglarını izliyorum. Ben Türkçe konuşarak alış verişimi yapıyorum. Güler yüzlü inanlar. Hem de işlerini çok hızlı görmekte ustalar. Tezgahların gösterişi çok iyi. Pazar sanatını hakikaten bizimkiler iyi biliyor.
Buradaki bir pazarı bu kadar detaylı anlatmamın nedeni, yaşamımda bir etkilerinin olduğunu hesabıma katmamdandır. Çünkü evde neredeyse haftada üç dört kez yemek yapar oldum. Sebze ve meyvelerimi iyi seçer olmalıyım.
Bazı Fransız tezgahların önünde on-on beş kişilik kuyruklar oluşur. Satıcı hiç acele etmez. Alıcı da arkasında o kadar insan var mı yok mu diye, sabırla beklediği için, işini de sabırla görme hakkını kendinde gördüğünden, haklıdır, acele etmez. Konuşur da, bir şey de sorar, konu uzar uzar da. Bazı zamanlar bu kuyruklardan 'öfff' diye ayrılıp başka tezgahlara gittiğim olmuştur.
Faranızların dışındaki hemen hemen bütün tezgahlarda kuyruk alışkanlığı yoktur. Herkes birbirini bir şekilde gözetler, araya kaynak olan pek olmaz. İşler hızlı görülür. Bu tezgahlarda poşetlere kendiniz ellerinizle seçebilirsiniz, kimse bir şey demez. Fransız tezgahlarında satıcı istediğinizi verir, seçtirmez. Belki, 'buyrun siz seçin' diyebilir, bu lütuftur, müşteriyi sevindirir. Kabalığa hiç rast gelmedim.
Fiyatlara gelince, yerli ve yerel ürünler Fransız tezgahlarında çoktur. Diğer tezgahlara göre %40-60 daha fazla fiyattadır. Pazarlık hiçbir tezgahta yapılmaz. Bazı ürünler düşük fiyata verilir tezgah altından. Zaten bu kasaları siz görürsünüz ve sorarsınız 'satılık' mı diye. Satıcı da bir fiyat der.
Hakikaten ürünler çok tazedir. Bizim Güneşköy'de sabah hasat edip, Topluluk Destekli Tarım Projesi gereği, şehirdeki teslim noktalarına hemen öğleden sonra getirdiğimizi, akşam destekçilerimizin ürünlerden yemek yaptığı gibi.
Çiçek yeşermeyen mahallelerde insan sevgisi de yeterince yeşermez. Kendini evindeki çiçeklerine veren kadınlar evin ahalisinin dışında başka bir dostluktadır. Güzellikler bilincimiz üzerinde etki yapar. Kokular, renkler, sesler bilinçaltımızı etkiler. Böyle bir kentte yaşadığım için şanslıyım, ruh sağlığımın yerinde olduğunu düşünürüm. Bazen başka pazar yerlerini gezinirim, oralardan bir iki kilo bir şey alır, omuz çantama rasgele atarım. Mesele insan içinde olmak, gözlemlemek ve akla bir şey takabilmek. Bu takılanla oturup yazıyı çoğaltmak. Uzaktan insanı okumayı, onlar üzerinde düşünmeyi seven bir kişiliğim var.
Soğutuculu panelvan arabalarıyla gelmiş araçlarda Fransızlar işlenmiş tavuk ve çeşitli et ürünleri, salam sosis gibi, turşu ve çeşitli soğuk salatalar, zeytin, zeytinyağı, ev ekmeği de satmaktalar. Buralardaki kuyruklar daha uzun olur.
Bütün pazar hijyene çok önem verir. Belediyenin Pazar Kontrolörlerini görürüm iki üç kişi birarada gezinen. Sanırım düzeni dikkatle sağlıyorlar. Tezgahlardaki satıcılar pırıl pırıl giyinmişlerdir Fransız tarafında. Bizimkiler biraz daha öyle değil, Ankara'da gördüğümüz pazarcı kıyafetini andırıyor giyimleri.
Pazar yerine dikkat verdiğinizde, gürültüsüzdür. Caddeye bütünüyle uzanmış, geçişler ayarlanmış, aradan geçen araç trafiği için yönlendirme bariyerleri konmuştur. Yayalar ellerinde pazar çantalarıyla yoldan yola geçerken, hiçbir klakson çalmaz, araç sahipleri sabırla bekler yaya karşıya geçsin diye yeşil ve kırmızıya aldırmadan.
Pazarda birkaç da balık tezgahı var. Hep kuyruk olunur önlerinde. Biz burada, sıra az olduğunda Karides alırız, kilosu 12 Euro civarındadır, hafif pişmiştir, evde ya az ısıtırsınız ya da sıcak suda bir taşım kaynatma yaparsınız, hemen çıkarıp servis. Ekşimsi mayonezle öğle yemeğinde yemek pek keyiflidir.
Pazarın sonuna doğru, sağ taraftaki çiçekçileri de unutmayayım. Mevsiminde sebze fidesi de satmışlardı geçen sefer. Pazarı şenlendirirler çiçeklerin güzellikleriyle. Satıcı kadınlar da pek güzeldir. Önlerinde duran fit kadınların çiçek seçmelerini görürüm. Bir Peyzaj Mimarı olarak bu tezgahlara uğramadan geçmek bana yakışmaz değil mi? Benden başka tek erkek de pek görmem. Eve pek kesme çiçek almam. Bunu da burada üzgünce belirteyim. Nezaketi öğrenememek ve kabalığı genlerde yaşamak üstüme kalmış bişi. Her defasında da derim, 'eve ayda bir kesme çiçek al' diye!
Kumaş satılan tezgahlarda var. Kumaşlar kaliteli, fiyatları ucuz. Lise dönemimde altı yıl tezgahtarlık yaptığımdan, kaliteli ürünü bilirim parmaklarımla dokununca. Züccaciye tezgahlarında kap kacak, irili ufaklı ev aletleri satılır. Bir elin parmaklarını geçmez sayısı. Ne alırsan ucuzdur.
Pazarın orta yerinde, benim pazara girişime göre sol tarafta kalan, gençlerin yönettiği Kompost Arabası var. Onların daha önce verdikleri veya az para karşılığı sattıkları beyaz kapaklı plastik kovanız evde kompost malzemesi ile dolunca, buraya haftada bir getirir, teslim eder, gençler yanlarındaki arabaya boşaltır, size kovanızı geri verirler. Broşür de vardır tezgahlarında. Sorular olduğunda size 'Kompost'u anlatırlar.
Covid-19 nedeniyle pazarda başka bir aktivite daha var. Yine gençler, yine öğrenciler, yaşları 17-25 diyebilirim. Yaptıkları iş; pazarcılar satış tezgahına bazı ürünleri koymazlar, atılmak veya ucuz satılmak üzere tezgah altlarına koyarlar. Bu öğrenciler pazarcılarla kontak kurarak, bu ürünleri bedava alırlar, kendilerinin pazarın en başına bir alana kurdukları, orda da öğrencilerin ilişkileri yürüttüğü, kısma ellerinde veya çek çek arabalarla getirdikleri ürünler yığılır, buraya pazara gelen fakirler, ihtiyaç sahipleri, yolsuzlar.. kim olursa olsun, bir manav tezgahı gibi çeşitlenen ürünlerden ihtiyaçları kadar alıp giderler. Müthiş bir iletişim, çaba ve faydacılık. Gençler şakalaşarak, terleyerek, büyük enerji ile işlerini yaparlar. Aksi takdirde, atık kabul edilen pazar ürünleri büyük konteynerlerde çöpe gidecektir. Pazar yeri öğlen saat 1'e gelmeden kapanır. Çöp arabaları gelir, bir saatte tertemiz eder giderler.
Biz evimizde biriktirdiğimiz kompostu hobi bahçemize götürürüz her daim. Bisikletle bahçeye gidiş 45 dakika kadar sürer. Orada üç dört saat çalışılarak dinlenilir.
Bu yazıyı bitirirken, düşündüm, haftaya başka bir semtin pazarına gideceğim, bakınacağım. Haa, bir keresinde on-line Fransızca ders aldığım hocamla karşılaşmıştım. Kadın beni ilk defa canlı gördüğü için, ismimle hitap ederek, Almanca biliyordu, sohbet de ettik. Doğa kuralı; rasgelelikte verim. Her ikimizin de gözleri gülümsedi.
İnsan ilişkileri dünyanın en ciddi işidir. Başkalarının ilişkilerinde yankılanırsınız, başka insanlığa katkıda kendinizden habersiz bulunursunuz. Yaşar Kemal 40 kitabıyla hep hatırlanacaktır. Yazmak bu nedenle önemli. Keşke diyeceğim, ufaktan bir yazar olsaydım, başkalarının yollarını kesmişler, yargılamışlar, hapislerde çürütmeyi denemişler... yani güllük gülüstanlık geçmemiş hayatları ve onlar büyük yazarlar, şairler, sanatçılar olmuşlar. Rahatlık, hiç bir şey yapmaz mı insanı? Nitekim, bir sebze ve meyve pazarını anlatmakla nereye varılır ki? Hiçbir yere! Hiçbir yere değil! Kendi elimden tutmaktan başka da çarem yok. Vaktiyle Honore de Balzac, Stendhal da önemsenmemiş, reddedilmişti. Goethe, Stendhal'ın değerini anlamış, o sessizlik bataklığında boğulurken, ondan bir yazısında övgüyle söz etmiş, ayağa kaldırmıştı. Balzac'ın Fransız Akademisi'ne üye olma başvurusu hakaretlerle reddediliyordu...
Kırk katır mı, kırk satır mı?.. Okumaya ve yazmaya devam. Bir dahiyi ancak bir başka dahi anlayabiliyor... Hayatımı iyice tabana indirgeyerek, evet zamanı geldi, Rey'i ihtiyaçları için ve biraz daha hava alsın diye sokakta gezdirmeye gitmeliyim. Sokaklar canlı. Bakalım hangi duygu ile dönüp gelip evin kapısını açıp, ayaklarım koltuğa mı yoksa masaya mı götürecek beni!
Hava bugün güneşli idi. Akşam altıda bir müzik etkinliğine gideceğiz şehirde. Ondan önce bir parkta resim sergisi var, kısaca bir uğramak faydalı olacak. Araba garajda günlerdir. Yarın belki Almanya tarafına 'Schwarzwald'a gider, Rey'i de kendimizi de dağlarda gezdiririz.
Saygı ve sevgiyle kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder