RUHU YARALI TOPLUM -Ömer Zülfü Livaneli

    RUHU YARALI TOPLUM   -Ömer Zülfü Livaneli
    
    Livaneli'ye bir tanıdığı, yaşam reçetesi sunan, kişisel gelişim kitaplarından biri olabilir, söz eder ve 'İnsan ilişkilerini anlamanın en iyi yolu!' der. Verdiği cevap, 'Kusura bakma, ben insan ilişkilerini Homeros'tan, Tolstoy'dan, Proust'tan öğreniyorum.'
    Açıkçası, ben de bu gibi ustaları okudukça zihnim genişliyor, güzelleşiyor, sosyolojik açıdan da eğitiliyorum. Livaneli bir yazısında yine şöyle der, 'Edebiyat okumayanların bir yanlarının eksik kaldığını düşünmüşümdür. Bizde zaten az kitap okunur. Son zamanlarda çıkan bir eğilimle bu okunan kitapların da edebiyat türünde olmamasına özen gösteriyorlar. Roman, şiir, öykü okumak zaman kaybıymış ya da eğlenceymiş gibi algılanıyor. Okuryazar işadamları, mühendisler, mimarlar, doktorlar, araştırma/inceleme kitaplarıyla, yönetim teknikleri, ekonomi ya da tarih okumaya eğilimliler. Bir de tamturaklı isim verilmiş şu kişisel gelişim kitapları... Ellerinde bir edebiyat yapıtı görülmüyor... Hiç edebiyat bilen ile bilmeyen bir olur mu?' 
    Livaneli'nin 'Ruhu Yaralı Toplum' adlı makalesini aynen buraya alıyorum.

    "Çehov'un oyunlarını bilirsiniz: Bu büyük ustanın dünya klasikleri arasına giren müthiş tiyatro oyunlarının başlangıcında mutlu insanlar görürsünüz.
    Yazlık malikanelerde güzel kadınlar, genç erkekler, zengin yaşlılar, genç kızların çaldığı piyanolar, hep birlikte yenilen akşam yemekleri, felsefe, din ve siyaset üzerine sonu gelmez konuşmalar... Gündelik yaşam, tembel bir nehir gibi ağır ağır akmakta ve insanlar kendilerini nehrin akıntılarına bırakmaktadır.
    Her şey öylesine aydınlık ve berraktır ki, sanki Rusya'nın kendine özgür yaz güneşi kayınlar arasından süzülerek bu insanların yaşamını, en derin noktalarına kadar aydınlatıvermiştir. Bu hayata imrenirsiniz, gıpta edersiniz.
    Ne var ki oyun ilerledikçe büyük usta Çehov, bize bu insanların içyüzünü gösterir. Hepsi de huzursuz ve her an histeri krizlerine açık bir kırılganlıkta yaşamaktadır ama dış görünüşte bunu fark etmeye imkan yoktur. 
    Durup durup ağlama krizlerine giren kadınlar, ölesiye sarhoş bir doktor, ona umutsuzca sevdalanmış bir genç kız, ölümü bekleyen bir ihtiyar.
    Erkekler hayatta aradıklarını bulamamanın ve gençliğin saf ideallerinin yıkılmasının acısıyla kendilerini votkaya vurur ve zaman zaman bindiren ani krizlerde kendi kişiliklerini de aşağılamanın garip ve yabanıl zevkine dalarlar.
    Tatminsiz ve kendine acıyan kadınlar, toplum baskılarının kibar oyunları bitiverince, ziyan olmuş hayatlarına isyan haykırışlarıyla yakınan birer Kassandra'ya dönüşürler. Hepsinin yüzü güler ama kalbi mutsuzdur.
    Ve önemli sorunları nedir bilir misiniz? Birbirlerini sevmezler. Sevgi eksikliğinden dolayı hayatı hem kendileri hem de başkaları için cehenneme çevirirler. 
    İhtilale, yani büyük değişime akan bir toplumdaki derin huzursuzluktur bu.
    Taşlar yerinden oynamış ve insan ruhları onulmaz biçimde yaralanmıştır.
    Sevgisizlik denilen toplumsal kanser ne yazık ki Türkiye'yi de sardı. Amacını yitirmiş, hayallerini tüketmiş ve yarınına umutla bakamayan bir toplum. Büyük değişimin sancılarıyla kıvranan ve ne olduğunu bir türlü anlayamayan huzursuz insanlar.
    Yerleşik değerlerin çöktüğü ama bir türlü yeni değerler sistemine geçemeyen insanların iki cami arasında binamaz kalmış hali.
    Sanki bir Çehov oyunu seyreder gibiyiz: İnsanlar gülüyor, eğleniyor, göbek atıyor ama içleri kan ağlamakta. Birbirlerini kıskanıyor, aşağılıyor ve hep birlikte nefret bileşkesinde buluşuyorlar.
    Ağzını açan siyasetçi zehir kusuyor! Televizyonlarda, gazete köşelerinde akıl dışı öfkelere şahit oluyoruz. Sanat dünyası da böyle, iş alemi de...
    Bir ülkenin ruhunu yaraladığınız zaman, ekonominin ve siyasetin bu yarayı iyileştirmesi çok zor oluyor.
    Dünyaya bir de başka gözle baksak diyorum: İnsanların iyi tarflarını görmeye çalışsak, bozulmamış ve yüreklerinin derinliğine yerleşmiş onur duygusunu ortaya çıkarsak, en küçük olumlu bir çabayı sevinçle karşılasak ve en önemlisi birbirimizi övsek... İçinde yaşadığımız cehennem ateşini biraz söndürmüş olurduk."
    Sevgi ve saygıyla kalın.























Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KENDİME BAKABİLDİĞİM ORANDA ALEMDE HER ŞEY TANIDIK

YAZMA İŞİ

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından