NE KADAR İSTERSEN O KADAR ALABİLİRSİN
NE KADAR İSTERSEN O KADAR ALABİLİRSİN
Bir Paris tutkunu olan Ernest Hemingway, "Paris, sen ne kadar istersen o kadar veren bir şehirdir" der. Hemingway Pamplona'dan da geçmiştir, şimdilerde bazı kahveler, lokantalar 'Hemingway burada kahve içti, yemek yedi' gibi duvar yazısıyla onu anmaktalar. Bir mekanda, 'Hemingway burada hiç olmadı' yazısını da görmüşlüğümüz vardı. Paris'te James Joyce'un kahve içtiği fincanı bile o günden itibaren yıkamadan saklayan işletme sahibi vardır.
Sabah yataktan kalktıktan sonra bir bardak su içerim, ardından küçük bir kahve fincanı ile ilk kahvemi yavaş yavaş yudumlayarak salonda gezinirim. Zihnime ilk takılan şeyin okuma, yazma veya çizme ile ilgili bir şeyler olması için çabalarım, ama bu her defasında otomatik olarak kendini bana andırır. Gözlerim bir şeylere bakar, bir şey yakalar, öylece sabahın ilk iki üç saatini 'keyif verici bir şey' ile geçirmiş olurum. Bir müzik parçası da buna eşlik eder. Son zamanlarda Jacob Gurevitsch'in Full Albüm'ü benimle iyi anlaşmakta.
Büyük iddialar değil, köpükten yapılmış fikirlerim vardır, aklıma düşer ve şehirde gezdirirler beni, vakit alırlar; batıcılık, laiklik, özgürlük, estetik, hukuk anlayışı, mimari, düzen, kitaplıklar, kitapevleri, bisiklete binmeler, parkta zihin açıcı gezmeler, süslemeler, caddelerde takılan müzik insanları, çıta ne kadar yüksek olursa içimin de açılışı o kadar iyi olur. Kendime ve kimseye bir zararımın olmadığına inanarak, kar altında, yağmurda, rüzgarda, güneşli günleri buldukça adımlarım orayı burayı. Bazı şehirlerin merkezleri sahne dekoru gibi özenle korunur, temizlenir, gelişmesi durdurulur. Buralarda gezinerek, zihnime insanların seyrinden izler kalması için çabalarım. Ufak bir hikaye avcılığı benimkisi. Ne kadar istersen o kadar alabilirsin tercihi.
Rastlantılar var ama rastlantıya bırakılmayacak şeylerim de var. Yıllardır okurum, Sunay Akın gibi, heyecanlı, çocuksu, güzel bir anlatıcı... olabilmek isterim. Zülfü Livaneli gibi, bilgi dolu, sade, anlaşılır... yazabilmek isterim. Kendi kimliğimle, edebiyat kimliğimin bu iki değerli yazarımızla harmanlandığını görmeye başladım da son yıllarda. Bu his beni çok mutlu etti. Ben bunu kurgulamadım. Bu gibi konulara zaten eğilimliydim, bunu onlarda yakaladım, yani kanıksatmış oldum kendime. Şimdi her iki yazarımızı da ne kadar istersem o kadar okuyup anlamaya çalışıyorum.
Nuri Bilge Ceylan'ı da bu üçlüye katmak isterim. Çünkü duygularımı besler iken sevgili Ceylan'ın içe bakışını, orada bir şeye yoğunlaşmasını, oradan yola çıkarak bütün konuya varması da benim bakış zihniyetimle örtüşüyor. Onun da hayata dair değil, bireye dahil çok söyleyeceği şeyi var eminim, ama içinde saklıyor, içinde devindiriyor, emisyonal durumda anlaşıp veya kavga halindeler. Kameranın yavaş ilerlemesi bence buna delalet. Tam anlatmak istediği duygunun ortaya çıkarılması ve bir şeye net olarak dönüşmesi tekrar tekrar çekimlerle Nuri Bilge Ceylan'a bağlı.
Yukarıdaki tespitlerimi 1 Kasım 2021 tarihinde buraya, 59 numaralı defterime kayıt etmek, her üç üstadı, değerli insanımızı daha bir kendime görünür tutmak istedim.
Düşünmeyi, yazmayı, yeni bilgileri severim. Meraklıyımdır. Yazarlarla ve sanatçılarla uzaktan dayanışmayı kendime yük etmem, tam tersi bunu bir borç olarak bilirim. Sıradışılık peşinde değilim. Yaşama sevincimi bu dünyadan göçene dek kaybetmek istemiyorum. Aksi takdirde günlerimin zindan olduğunu görmek -çabasız ve gayesiz geçen günlerin tanımı- yıkıcı ve tembelleştirici. Ne kadar istersem o kadar alayım, yani.
Ayn Rand'ı da katsam yazarların arasına! Beni cesaretlendiren yazar. Dik başlı. Bunu düşüneceğim, henüz değil.
Başı suyun altında zorla tutulan ir insan olmamak, ülke koşullarına kendini kaptıranlardan olmamak, acıtasyondan beslenmemek, dünyayı değiştirenlerin coşkusuna takanları arayıp bulmak, dünyanın diğer yörelerini ve kültürlerini tanımak, şehir kapanıklığını yırtmak, neşeli ve mutlu olmak gayeleriyle emek vermeye devam etmekten mutluyum. Yazarak ve konuşarak üretiyorum ve de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.
Haftaya bir yıl sürecek, haftada bir gün, 3 saatlik 'resim' kursum başlayacak. Ocak ortasında da artık düzenli devam edebilmeyi amaçladığım İspanyolca kursum başlayacak. Her iki konu da epey, uzun uzun yıllardan beri savsaklanmıştı. Aralık ortasından Ocak başına kadar Colombia'da olacağız. Yaşayan bir varlık olarak, refahın, kültürün ve katılımcılığın artmasını öne çıkararak, 'bakarsınız yakında her şey değişir' e inanarak, ne kadar istersen o kadar alabilirsin mücadelesinde olmayı çok değerli bulurum.
Doğruluk, dürüstlük herkeste vardır, bu değil benim sohbetim. Diplomalarımız bizim için hazırcevap olmuyor. Talihsizlikler herkesin başından bi şekilde geçiyor. Dünyaya hayranlık duyarak; kendimizi yönetmekte istekli, ne yapıyorsak daha iyi yapmanın peşinde olmak ümidiyle.
Saygı ve sevgiyle kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder