İLETİŞİM

                                                                                İLETİŞİM  

    İletişim, insanın kendisine bir kültür çevresi kurmaktır. Kendisini suçlu değil, özgür hissetmesidir. İstediğimiz şeyleri yapabilmek, kendi hayatımızı yaşayabilmek için her gün çalışırken, toplumun insan onuruna yakışır sosyal hayatında kalabilmek önemli bir başarı kriteri. Amacı yüce tutarak, ona varmak için başvurulan araçlar iyi ve ahlaklı, er geç bozulmadan, soysuzlaşmadan yaşamaktır. Bunlardan birisi, hayatımıza yeni yeni insanlar sokmaktır. Varoluşumuzu kurarken, seçtiklerimizle bir yetişkin olarak, kıymetli ve anlamlı  hissederiz, hissettiririz kendimizi. Stendhal'in, "Gerçek tutkum, bilmek ve hissetmektir. Hiçbir zaman tatmin edemedim bu tutkumu" deyişini ilk paragrafa almak istedim.

    Blog yazarken, defterlerim elimin altındadır. Her gün, yeni bir güç sınavını, yeni bir güçlülük ve yenilgi duygusunu bana yaşatır. Günlük rutindir bu yazma işleri. Arthur Schophenauer sabahtan öğleye kadar her gün yazar, sonra lokantaya gider karnını doyurmaya. Sonra yüzmeye gider, kırlarda yürümeye. İdareli yaşamaya çalışan bir mirasyedi. Yazıyordu, yazıyordu... Yazdıklarını kitaplara dönüştürdü. Hiç kimse kitaplarını önemsemedi. Yaşarken hiçbir kitabı satılmadı. 2 Numaralı defterimi saafların birinden aldım, 1955 yılına ait boş bir 'Amerikan Ticari Defteri' diye adlandırılıyor Türkiye'de. Muhasebeciler felan kullanır çoğunlukla. Kenarları renkli baskıdadır. Ben de yazıyorum, yazıyorum... Okuduklarımı kurgulayarak yazıyorum. Arthur düşüncelerini kağıtlara dökmeye hep devam etti, onayını ordan burdan değil, kendi içinden alıyordu. Kendine daima onay vermeyi biliyordu. Bu konuda inancını kaybetmedi. 'Üstümden yük kalksın' diye yazdı. Hayatının sonlarına doğru yazdığı kitaplardan biri 'Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmaları' idi. 'Ben öldükten sonra düşüncelerim tartışılsın' istedi. 
    Bir gün onu Frankfurt'ta ziyaret etmeye gelenlerden biri onu lokantada yemek yerken bulur. Arthur Schopenhauer çok yemek yer, iki üç kişilik yermiş. Onun çok yemek yediğini görünce takılmak istemiş, der ki; 'Çok yiyorsunuz, iki üç kişilik yediniz.' Schopenhauer lafı yapıştırır; 'Eee, iki üç kişilik düşündüğüme göre, iki üç kişilik yemek hakkım olsa gerek.'
    Arthur Schopenhauer'in pek kimsesi yoktu, iletişim kurduğu da, yapayalnızdı. Ama kitapları vardı, arkadaşlarını oralardan seçerdi. İletişimin bir türü, kendiyle ileşitimin bir türü olduğu için buraya aldım. Şimdi de, Schopenhauer toprak altında değil, aramızdadır! 
    Onu tanımak istiyorsanız, iletişim kurmak istiyorsanız, yukarıdaki yazdığım kitaptan başlayabilirsiniz. 

    Defterimin 490. sayfasına "Birlikte söyleyip oynarken sesi iyi olmayanlara, ayağı aksayanlara da yer varsa; o birliktelik yetkin bir birlikteliktir" diye yazmışım 19 Temmuz 2018'de. 
    Devamında, "İnsanlararası ilişkilerde ilişkiyi alış-verişe indirgemek; ilişkiyi, aldığını vermek diye tanımlamak; ilişkiyi, düpedüz bir aktarma diye yorumlamak, yok yere küçültmektir insanı. Bu ilişkilerde vermek sözkonusu ama rasgele vermek, bir şey vermek, diyelim ki daha önce alınanı ya da alınana karşılık başka bir şeyi vermek değil, kendini vermek, özünü vermek, insan olarak bağlanmaktır. Vermek katmaktır, başkasına katarken özümüze katmaktır. Katmaksa, duran bir varlığa bir şey eklemek değil, o varlığı değiştirmektir. Ancak bu anlamda veren, kendini aşar." 
    
    Aynı yılın 20 Temmuz'unda, Ankara'nın İtfaiye Meydanı/Hergele Meydanı'nda 'Şengül Hamamı' vardır. Sabah 07:00 sularında kapısının önündeydim. Saunasında bir saat kaldım. Keseci geldi bu ara. Yıkanıp yunduktan sonra tam 09:00'da hamamdan biraz da dinlenmiş, terimi soğutmuş olarak çıktım dışarı. Dolmuş duraklarının altındaki 'Bit Pazarı' nı gezdim keyifle. Sokağın hemen solunda uzunluğu eninin dört beş katı olan bir lokanta vardır, döner pilavı çok lezzetlidir. Birkaç dükkan altında, yine solda kalan bir çay ocağı da vardır. Bazen bir simit alıp oturur, çay içerim biraz da sohbet ederek. Günüme hem lokantadaki garsonu, hem de çay ocağı sahibini katmış olurum. 
    Sokağa üstten girerken, hemen sağında, ikinci peşmürde tezgahın önünde durdum, okunmuş kitapları vardı üst üste duran. Dört tane Cemil Meriç kitabı vardı, iyi durumda idi, sordum, hepsine 10 Lira istedi, ödedim, naylon bir poşete koydu, aldım. Yanımda biten akşamdan kalma sarhoşa istediği 5 Lirayı da verdim. Böylelikle iki kişi ile daha kısa da olsa görüşmüş, gözgöze gelmiş, konuşmuş oldum.
    Kitabın birisi, 'Mağaradakiler' adını taşıyordu. 1978'de ilk baskısı yapılmış. Bendeki 1980'deki ikinci baskısıydı. Kitap, Horatius'un Hicivlerinden birisi, "Ne gülüyorsun? Anlattığım senin hikayen." ile başlıyordu. 

    25 Temmuz 2021, saat 04:00 suları.  Köpeğim Rey'e et suyu hazırladım. Kemikli et ile ekmeği birarada verdim, afiyetle yalana yalana yedi. Ben ise masamın başındayım. Saat 07:30'da GüneşKöy'e yola çıkmaya hazırlanacağım biraz sonra. Orada, çeşitli insanlarla birarada olacağız; çalışacağız, sohbet edeceğiz. Birlikte söyleyip oynamak için başkalarına ya tesadüf eder ya da onları arar buluruz. Bu bir illüzyondur! 
    "Babam bana çalışmayı, ama işimin esiri olmamayı öğretti. Şimdi okumanın, hikaye anlatmanın, şakalaşmanın, konuşmanın ve gülmenin en az işim kadar önemli olduğunu biliyorum." der Abraham Lincoln. 

    Bu kadar girişten sonra, konunun esasına gelelim: İletişim!
    Bir çay molası...
    Bir kahve arası...
    Bir güzel anın akla düşmesi...
    Bir anısızlığın hüznü...
    Alzheimer olan karısına her zaman çiçek alan adamın fikir ve duyguların içimizde nereden gelip nereye gittiğinin ancak milyarlarca hücrenin anlaşılmış olmasıyla çözüleceği durum... Adamın karısının kendisi olan kocasını tanıyamaması ve hemşirenin, 'sizi tanımıyor artık, neden çiçek alıyorsunuz?' demesi... Hüzünlü günler... Karşımızdaki insanların aklı nereden gelip nereye gider?.. "Ama ben onun kim olduğunu biliyorum" denmesi...
    Alışkanlıkların gücü...

    Bu yıl da bitiyor...
    Sıradan geçtiyse bu 2021 de...
    Bir mola!

    Önce ben kendime sorarım: 'Sıradan mıydım?'
    Bazen 'Evet' derim, bazen 'Hayır' da var.
    Birisi bir terazi getirsin, olup bitenleri koyarım terazime,
    Korkmadan.
    Hizaya getiririm kendimi bir Edip Cansever şiirinde:
        "Hiç gitmediğin bir yerde
        Dünyanın bir bayırında
        Bir çiçeğin solması üzmez mi sizi?"

    İletişim sadece keyif için mi yapılır,
    Mecburiyetler yok mu?
    Gezmek, görmek, çaba, anlamak, yorulmak, eğlenmek... 
    Fikirler ve duygular varsa insanda...
    Sıradan bir aşk değil
    Sıradan bir sevgi değilse
    Haydi iletişime!

    Konuyu bilenler bilir. İletişimin ilk şartı; dinlemektir.
    Sıradan bir dinleme değildir bu; derin dinlemektir.
    Diyalog bozukluklarının olmaması için, etkili iletişim tekniklerini ve iyi bir dinleyiciyle kötü bir dinleyici arasındaki farkları tam anlamıyla anlamış olmanız gerekir. 

    İyi bir dinleyici:
    "Oynak gözle durmaz karşınızda; sürekli bir göz teması kurar,
    Karşısındaki kişinin sözel ve davranışsal mesajlarını izler; değerlendirir,
    Sabırlıdır her şeyden önce ve konuşan kişinin sözünü kesmemeye özen gösterir,
    Karşısındaki kişinin cevaplarına sözel ve davranışsal incelikli karşı cevaplar verebilir,
    Karşısındaki kişinin anlattıklarını sorular sorarak daha ayrıntılı anlamaya çalışır,
    Konuşulan konuyu özetler ve kendi cümleleriyle doğru şekilde ifade edebilir,
    Karşısındaki kişi ile empati kurar,
    Karşısındaki kişinin konuşmasını ilgi ile dinler,
    Dinlemek istediğini ve ilgilendiğini karşı tarafa hissettirir,
    Eleştiri yapmaz ve yargılayıcı değildir,
    Açık görüşlüdür..."

    Kötü bir dinleyici:
    "Konuşmacının sözünü keser,
    Göz teması kurmaktan kaçınır,
    Çevresinden etkilenir ve çok çabuk dikkati dağılır,
    Konuşmayı dinlemez ve söyledikleriyle ilgilenmez bir tutum içindedir,
    Konuşulan konuyu değiştirir,
    Cevapları her zaman yargılayıcı bir üsluptur,
    Dar görüşlüdür ve karşısındaki kişiyle empati kurmaz,
    Dinlemek yerine konuşmayı tercih eder,
    Sürekli tavsiye vererek karşıdaki kişiyi rahatsız eder,
    Dinlemek için hiç zamanı yoktur ve konuşmaları kısa keser..."

    Aydın Boysan, "Toplum terbiyesi vardı ve bozuldu..." diye bir söz atmıştır ortaya. Bunu da buraya alayım. 
    Ardından şu öykü gelsin: "Adam emekli oldu ve küçük güzel bir kıyı kasabasının en uç kısmında etrafı demirle çevrili çok hoş ve güzel bir villa alarak yaşamını sessiz ve sakin bir biçimde sürdürmeye karar verdi. Ne var ki akşamları kasabanın bütün gençleri onun bahçe duvarına oturup bağıra çağıra sohbet etmelerinin yanı sıra devamlı demirlere vuruyorlardı. Geç saatlere kadar süren gürültü nedeniyle neredeyse evinden taşınmayı düşünmeye başlamıştı. Aklına bir fikir geldi ve çocuklara giderek; 'Gençler' dedi, 'bu muhabbetiniz çok hoşuma gidiyor, hele demirlere vuruşunuz adeta bir müzik sesi gibi. Acaba sizlere beşer dolar versem daha hızlı ve devamlı vurabilir misiniz?' Gençler zaten yaptıkları olay için bir de para alacaklardı ve 'Neden olmasın?' dediler. Birkaç gün sonra adam geldi ve : 'Gençler işler biraz bozuk gidiyor, sizlere bu kez üçer dolar vereceğim.' Gençler yine; 'Neden olmasın?' dedi. Birkaç gün sonra adam geldi ve dedi ki, 'Gençler size ancak birer dolar verebilirim.' Gençler yine 'Neden olmasın?' dedi. Bir gün sonra adam yine geldi ve 'Gençler, işler çok bozuk, sizlere yarım dolar verebilirim' dediğinde, gençlerin hepsi bir ağızdan; 'Yarım dolara bu iş yapılmaz, arkadaşlar başka yere gidelim' diyerek orayı terk ettiler. Adam da böylece birkaç dolar karşılığında, tatlılıkla istediğinde istediğine kavuşmuş oldu."

    Sabırsızlık'a yenilmeyin!
    Öfke aklı örter...
    Rastlantılara inanın...
    Bi yerlere dalın...
    Kendi düşüncelerinize isimler verin...
    Fenomenoloji de olduğu gibi 'şeyler'e başka gözlerle bakmayı öğrenin.

    Klişeleri parantez içine alın... Yargılarınızı ilk olarak. Betimlemeyi öğrenin odaklandığınız şeyin. Ben bunu çok yaparım. Takdir edersiniz ki, yazmak böyle geliştirilir. Yazan; düşünür. Bağ kurmak, hissetmek zorundadır. 
    Sevgi ve saygıyla kalın.
    





 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KENDİME BAKABİLDİĞİM ORANDA ALEMDE HER ŞEY TANIDIK

YAZMA İŞİ

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından