EŞYALARI ANLAMLI GÖRMEK SAYGISI

    EŞYALARI ANLAMLI GÖRMEK SAYGISI 


    Eşyalarımıza değer vermeyi, onlara saygı gösterilmesi gerektiğini, bunları onların hak ettiklerini düşünüyorum. Eşyalarımız bizim onlara davranış şeklimize muhtaçlar mı? Aslına bakarsanız, öyle bıraktığımız ve kullandığımız yerlerdeki hallerine alışmak zorunda kalmaktalar. Aynı kural, evimize, ofisimize koyduğumuz bir vazo, porselen bir çiçeklik, duvarda asılı bir tablo için de geçerli, Bir ağaca salıncak olacak iki tahta parçasının inşaat artığı olarak atılmış olması, onun kültürün bir parçası yapılması isteği... Mobilyalar, masa lambası, kapı arkasına vidaladığımız demir askı da, aynen yolda bulduğmuz bir vidanın evde bir yerde işini göreceği zamanı beklemesidir düşündüklerim. 
    Bu eşyalar leke, şire, çizik, toz olup bir yerde dururken, üstüne basarak konuşursam, 'bir çizik bile' yüzlerce yıldır bir yerde, bir mağara duvarında arkeologlara görünür olma çabasında olduğudur. Bir mumluğun kaderine, masa üstünde dururken, neşeli aile kahvaltıları, sakin akşam yemekleri ya da münasip saatlerde biten masa sohbetleri yazılmış olamaz mı? Her biri ayrı ayrı, yan yana durarak kullanıcılarının değil, ona yapılan eylemin yazgısını üstlenmekte. Sigara izmaritlerini, sigara ve içki izlerini canları çok yanmadan kabulleniyordu bir kültablası mesela. Duvar dibine, perdelerin yanına itilmiş tekli bir okuma kanepesi koyu yeşil rengi ile her gün oradaydı altına kaçan birkaç fındık tanesi ile. O fındık tanesinin orada olduğunu mutlaka biliyordu ev sahibi bilmese de. Birkaç lekeyi emmiş narin üçlü koltuk salonda daha mı sevilendi! Ses çıkarmayan sehpa, her misafir geldiğinde yerinden kaldırılıp, üzerine kahve konulacağı zamanı beklerken!
    Ve bütün eşyalar kendi aleminde diyalog halindeler birbirlerini hissederek. 'Onlar nasıl birbirlerini görebilirler ki?' diye sormamız, bu bizim yanılgımız, belki görüyorlardır, kim bilir. Görmek sadece gözle mi tanımlanmalı...
    Kadının mini elbisesinin ne kadar sıyrıldığına aldırmadan, yorgunluktan zonklayan başını kendisine yaslayan adamın ağırlığını hissetmeden, çocuğun ayakkabılı üzerinde hoplayıp zıplaması yayları germeden... Televizyonun karşısında her zaman hazır ve nazır bekleyen koyu kırmızı deri koltuk elli yıldır orada. Mesela, başımız döndüğünde birden, kapının sövesine tutunarak ondan destek alarak yere düşmekten kurtuluşumuza şükrederken, bizi dengede tutan söveye kaçımız teşekkür etmişizdir canı gönülden. 
    Eşyalarınızı kullanırken fazla tantana etmeyin. Kıymetini bilin o sessizlerin. Yıllarca bir kitaplık kitaplara arkadaşlık edebilir karşılık beklemeden, onları korur tozdan, güneşten. Halınıza da dikkat edin, üzerine kusmayın... Birisi sizin üzerinize kussa kabul eder misiniz, rıza gösterir misiniz?
    Bir tahtaya çivi çakarken, biraz düşünün, gönlünü alın; nezaketli olun, kafadan dalmayın balyoz gibi bir şeyle. Masaya sıcak çay bardağını koyarken, biraz düşünün yakabileceğini, canını acıtabileceğinizi. Bir kavunu keserken bile, dilimin güzelliği görmek, yavaş yavaş, kavunun gönlünü alır gibi dilimlemek, kalanını buzdolabına koymadan önce bir gazete kağıdına sarıyorsanız, gazete kağıdının buzdolabının soğukluğunda günlerce üşüyebileceğini hatırdan çıkarmamak lazım. Aç kapı, kapa kapı.. mazaallah dolap içindeki her şey üşütebilir de. 
    
    Benim bu konuyla ilgili üzerinde durmak istediğim, eşyaların da bir ruhu vardır, bizimle yaşarlarken değer görmeliler, onların üzerimizde doğal ve kültürel etkileri vardır. Tasarımları yapılırken genelde tek tek yapılır, ama biz onları belli mekanlarda kompozisyon halinde tutarız, ilişkilendiririz, ambians katar, görselliklerini, etkilerini öne çıkarmaya çalışırız. Bu da bizi rasgele değil de, estetik özellikleriyle, renkleriyle, formlarıyla daha bir bakış yükseltmeye getirir.
    Yoksa, halk arasında 'istifçilik' olarak da bilinen 'kompulsif' hastalığı değildir konum. Kullandığımız üç beş parça bir şey de olsa, onlara iyi davranalım.

    Geçenlerde güzel bir sohbette, bir çocuğun şöyle bir fikri vardı; "Peluş Oyuncak Oteli kurmak istiyorum." Bu konu üzerine, çocuğu onurlandıracak uzun bir yazı yazdım bir defterime. Mutlaka yapılabilir, büyüyünce kendisi yaparsa da çok iyi olur.

    Sevgi ve saygıyla kalın.










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KENDİME BAKABİLDİĞİM ORANDA ALEMDE HER ŞEY TANIDIK

YAZMA İŞİ

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından