YAZARLAR ŞAİRLER BİR ŞEYLER DERLER...

    YAZARLAR ŞAİRLER BİR ŞEYLER DERLER...

    Yaşar Kemal, "Her sanat eseri bütünüyle bir düşünceyi savunur. O düşünce bize göre ya zararlı ya da faydalıdır. Sanat eserlerinin bir kısmı devrin savaşçısı olur. Toplumu zorlar: Toplumla bazı yönlerde, bazı kimselere karşı birlik olur. Sözün kısası, bir diyeceği, sözü vardır."

    Fakir Baykurt, "Köy, şehir diye bir ayırma yapmak romanda hem doğru değil, hem gerekli değil. Roman diye bir şey vardır. Bunun da konusu insandır, insanın çevresidir. Her yazar, yaşadıklarını, bildiklerini, bunlar üzerine tasarladıklarını yazmak ister. Ben köyde yaşarım, köyü bilirim. Bunun için konusu köy insanları olan romanlar yazarım."

    Behçet Necatigil, "Mutlu azınlık. Son ayların tartışma konusu. Sanatçıların bir kısmı nedense, ta Dante devrinden gelme bu deyim karşısında parladılar. Haklı idiler bir bakıma. Çünkü mutluluğun ancak bir azınlığa layık görülmesi, çoğunluğun mutsuzluğunu hatırlatıyor, incitici, küçümser bir mana taşıyordu. Ama ne çare, bütün sanat faaliyetleri mutsuz çoğunluğa hitap amacını gütse bile, mutlu azınlıkça değerlendirilir."

    Aşık Veysel Şatıroğlu, "Biz türkülerimizi daima artan bir heyecanla söyleriz. Bizi yıldıran, usandıran şey, halkın ilgisizliğidir. Halk alaka duyduktan, bizi canı gönülden dinledikten sonra biz daha çok taşar ve coşarız."

    Oktay Rifat Horozcu, "Biz şiir yazmaya başladığımız zaman şiirde alabildiğine bir sunilik havası esiyordu. Mesela lirik denen şair, lirizmin tarifine hiç uymayan mahsuller veriyordu. Biz şiiri hayata yaklaştırmak, sadeleştirmek istedik. Ama bunu yaparken de gündeliğe düşmekten sakındık, bence bu çok önemli."

    Bedri Rahmi Eyüboğlu, "Şarap hangi fıçıda, hangi testide dinlenirse onun tadını alırmış. Şiirde hangi yürekten kaynarsa, onun, ona mahsus olan, yalnız onda bulunabilecek olan damgasını taşımalı. Erkekse erkeğim demeli şiir, dişi ise dişi, ödlekse ödlek. Ne atarsan aşına, o gelmeli şiirine."

    Ahmet Hamdi Tanpınar, "Benden sonra yaşayacaklar için kendilerini kıskandığımı söylerdim, bittabi telaştan ve üzüntüden herhangi bir şey söylemeyi o anda akıl edersem. Çünkü hayat her şeklinde ve daima güzel."

    Sait Faik Abasıyanık, "Türk öykücülüğünde kendine has üslubu geliştiren Abasıyanık, 1906 Adapazarı doğumludur. İstanbul Erkek Lisesinde okuldan atılmış, ardından Bursa Lisesini, buradan da 2. sınıftan ayrılmıştır. Tüccarlık yapmıştır bir dönem, burada da iflas etmiştir. Medarı Maişet Motoru kitabı toplatılmıştır. Bu hadiselerle edebiyata küsen yazar, siroz teşhisinin konulmasının ardından son yıllarında tekrar edebiyata dönmüş ve en önemli eserlerini bu dönemlerde vermiştir. 1953 yılında vefat etti."

    Orhan Kemal, "Kendi kendimle barışıksam, yani moralim düzgünse, çalışırken yanımda top atsalar vız gelir. Çoğu sefer kahvede, bir masaya oturur, başlarım yazmaya... İnsanlarla beraber, onların gürültülü havası içinde yazmak ne güzeldir."

    Aziz Nesin, "Bir insanda sanat gücü varsa onun yaşama çevresi içerisinde geçen her şey sanatı için faydalıdır. Hapse girmeyip Avrupa'da çok lüks bir hayat yaşasaydım, o zaman orada gördüklerimi yazacaktım. Bana hapishane hakkında çok şey yazıyorsun diyorlar. Sanatçı hangi ortamda yaşıyorsa onu yankılar."

    Tahsin Yücel, "Geçim sıkıntısının büyük bir önemi yoktur bence. Büyük güçlükler, yokluklar içinde büyük eserler vermiş sanatçılar pek çok. Rahatlık, bolluk içinde büyük eserler vermiş sanatçılar da öyle. Her şey sanatçının içindeki aşkta, güçtedir bence. Ama herkes gibi sanatçıların da bolluk içinde yaşamalarını, geçim sıkıntısı çekmemelerini dilerim."

    Hasan Ali Yücel, "Ben Doğu ve Batı diye bir ayrılık görmüyorum. İnsan eseri; insan ruhunun iştirakleri, kaygıları, korkuları zamana ve zemine göre değişse de özünde bir ayrılık varsa o, tutulan yol ve usuldendir."

    Kemal Tahir, "Hiçbir roman, yayımlandıktan sonra bile romancısı için istediği olgunluğa erişmiş sayılmaz. Kendimden söz ettiğime göre, ben sonunda iyice yorulur, usanırım. Romanı bir çeşit düşmanlıkla bitirir, onu, didiklemeleri için eleştirmecilerin önüne atar kurtulurum.

    Oktay Akbal, "Sait Faik Abasıyanık'tan çok şey öğrendim. Yalnız ben değil, bir kuşağın hikayecileri ondan neler öğrenmediler ki! Bir kere hikaye yazmak istediğini, özlemini bana Sait Faik'in ilk okuduğum hikayeleri verdi. Sonra çevreme, insanlara, kendi içime nasıl bakılacağını gene onun hikayelerinden öğrendim."

    Rowan Atkinson (Mr.Bean), "Sosyal Medya'da linç kültürü yayılmaktadır. Sosyal Medya Orta Çağ'ın dijital muadili. Çevrimiçi ortamlarda yapılan linç kampanyalarını Orta Çağ'da sokak sokak dolaşıp yakacak insan arayan kalabalığa benzetirim şimdi. Bir algoritma insanların neyi görüp göremeyeceğine karar veriyor. Durum, ya bizimlesin ya da bize karşıysan linç edilmeyi hak ediyorsun, noktasına geldi. Bunun da toplumda iyi ya da kötü gibi basite indirgenmiş yaklaşımlara yol açtığını görüyoruz. Bu, kalabalıkların kurbanları için son derece korkutucu. Bu tablo beni de korkuyla korkutuyor."

    Arjantinli şair Jorge Luis Borges'in (1899-1986) "Anlar" şiiriyle hepimize diyeceği var. 

    Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşama,
    İkincisinde, daha çok hata yapardım.
    Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
    Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
    Çok az şeyi
    Ciddiyetle yapardım.
    Temizlik sorun bile olmazdı asla.
    Daha çok riske girerdim.
    Seyahat ederdim daha fazla.
    Daha çok gün doğumu izler,
    Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
    Görmediğim birçok yere giderdim.
    Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
    Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
    Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
    Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
    Farkında mısınız bilmem... Yaşam budur zaten.
    Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
    Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt olmadan,
    Gitmeyen insanlardandım ben.
    Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
    Eğer yeniden başlayabilseydim,
    İlkbaharda papuçlarımı fırlatır atardım,
    Ve Sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayakla.
    Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
    Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
    Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
    Ölüyorum...


    Şair Turgut Uyar'dan da bir şiir koymak isterim:

    Ölüm bir hatıra gibidir insanda;
    Kah hatırlanır, kah unutulur.
    Fakat bir gün, bir gün nihayet
    Gözle görülür, elle tutulur.

    Şimdi taştan çıkardığım ekmekle,
    Çorba içmedeyiz sıcak, sıcak.
    Fakat yarın kim diyebilir ki Turgut,
    Hatıra olmayacak?..

------
Devam edecek...


    

    

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KENDİME BAKABİLDİĞİM ORANDA ALEMDE HER ŞEY TANIDIK

YAZMA İŞİ

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından