SCHADENFREUDE (Başkasının Talihsizliğinden Duyulan Keyif)

    SCHADENFREUDE 
    (Başkasının Talihsizliğinden Duyulan Keyif) 


    26 Temmuz 2021, İspanya- Cambrils'de sahil tatilinde iken Tiffany Watt Smith'in bu kitabını okumaya başladım. Güzellik yaratanları, kendini ifade etmede kendine göre biçimler kullananların uğraşları paylaşımlarıyla devreye girdiğinde okurlar üzerinde çeşitli etkiler yapıyordu. Benim de öykündüğüm, yerdiğim, tam kıskançlık demesem de biraz 'Vayy bee!' dediğim şeyler olmakta ve ilgili olduğum bende olmayanları başkalarında gördükçe kendimi biraz hizaya soktuğum da olurdu.

    Nüvit Bingöl tercümesi olan bu kitabı tatilde okudum bitirdim, beş sayfa da özet çıkardım. Bu konuyla ilgili sohbete başlayabiliriz artık. T.W.Smith, Wueen Mary üniversitesi'nde 'Duygular Tarihi Müzesi'nde araştırma görevlisidir. Kitabını, "Göklerin krallığındaki mukaddes ruhlar melunların cezalarına tanık olacaklardır ki saadetleri misli ile artsın" Aquinolu Tomasso'nun sözüyle açmış.

    Davranışlarımızın altında yatan esasları göreceğiz. Bazen utanacağız, bazen sevineceğiz. Ama esasında da neden böyle davrandığımızın psikolojik nedenlerini araştırmış olacağız. Eminim siz de kendinizi anlamış olacaksınız kısmen de olsa. Kendinizle yüzleşin!

    Smith'in yaşadığı schadenfreude itirafları şunlardır:
*Mağazada kasiyere kaba davranan önümdeki kişinin kredi kartı çalışmadığında.
*Uydu destekli navigasyon sistemlerinin kamyonları dar yollara sokup sıkışıp kalmalarına yol açtığını duyduğumda.
*İş arkadaşımız maratona hazırlanırken idman programı ve özel diyetiyle hepimizi bunaltıyor, fitbit'ine bakıp yaptığı antremanları tweet atarak caka satıyor, mini minnacık parlak koşu şortu ile işe gelip asarak kurutuyor, fotokopi makinesinin yanında esneme hareketleri yapıyor, kasığındaki sakatlanmayı anlatıyor ve her zaman ter kokuyordu. Maratonu tamamlayamadığında büyük keyif almıştım.
*Dövmeye gidenlerin eşek sudan gelene kadar dövülerek gelmesi.
*Başka birisinin lüks köşkü mevzubahis olduğunda genelde hasedinden çatlayan kişilerdenim. Fakat bu farklıydı. Hikaye, söz konusu kişinin yalnızlığıyla alakalıydı. Trajik bir ayrılık sonrasında trajik bir yalnızlık. Göğsüme sıcacık bir his yayılıyordu. Kendimi şanslı hissediyordum. Yok yok, bu da değil, kendini beğenmiş bir memnuniyet hissediyordum. 
*Çoğunlukla buluşmalara geç kalıyorum ve genelde gecikme nedenim hakkında yalan söylüyorum. Bazen de başkaları kötü hissettiğinde iyi hissediyorum.
*Önemli bir iş mektubunda patronun kendi ünvanını 'Amme Hizmetleri Müdürü' yerine 'Emme Hizmetleri Müdürü' olarak yazması.
*Ünlü veganın peynir reyonunda yakalanması.
*Şaşırıp yanlış yere dönen su baletlerinin hızlı hızlı geri dönüp, bu arada fark edilmemeyi ummaları. 

    İtiraflarını burada kesip, "Başkalarının talihsizlikleri baldan tatlıdır" Japon atasözünü hatırlatmak; "Başkalarının acı çektiğini görmek insana iyi hissettirir" sözüyle Nietzsche'yi de analım. Kitapta çeşitli paragraflarda var:
    "Melanezyalılar köylerini ziyaret eden Avusturalya'lı bir bakanın, köylüler isteklerini yerine getirmediği için sinirlenip burnundan soluyarak arabasına atladıktan sonra ağaca çarpmasını anlatmaktan hala büyük keyif alırlar."
    "Tarihi portrelerde neşeyle yüzü parıldayan insanlar, sinsice bir zevkle başkasının kötü talihini izleyenlerden çok farklı görünür."
    "Psikologlar alman taraftarların, Hollanda'nın gol kaçırdığı penaltılara, Almanya'nın gol attıklarına kıyasla daha hızlı ve daha belirgin şekilde gülümsediğini gördü. Schadenfreude gülüşleri ile neşe gülüşlerinin ayırt edilebildiği tek bir temel özellik var: Hasımlarımızın başarısızlıklarına kendilerimizin başarısızlıklarından daha fazla güleriz."
    Tespit odur ki; hiç kuşkunuz olmasın, iş kendimizi mutlu etmeye geldiğinde biz insanlar pek çok farklı coğrafyada, çağlar boyunca başkalarının başarısızlığına ve küçük düşmesine bel bağlamışızdır. Ortada durduğumuzu belirterek alttakilerden üstte, üsttekilere yakın.. yani.
    1640'ta filozof Thomas Hobbes sorar: "İnsanların denizde şiddetli fırtınaya yakalanmalarını kıyıdan seyretmekten keyif alması hangi güçlü duygudan kaynaklanır?" Devamında, "İnsanları, arkadaşlarının badbahlığına seyirci olmaktan hoşnut eden neşe ve merhametin hangi tuhaf bileşimidir" diye de yazmıştır.
    İngiliz olan Tiffany, schadenfreude'nin kültürlerinin bir parçası olduğuna inanır. Gurur ve önyargı adlı İngiliz romanında, "zira komşularımızla dalga geçmek ve sıramız gelince onlara gülmek dışında ne için yaşıyoruz ki," der Bay Bennet. 
    George Orwell, "Askeri zaferleri değil de felaketleri kutlamakta İngilizlerin üstüne yoktur"
    
    Schadenfreude=Zarardan keyif
    Ara tespit 1: Hiçkimse kendi kusurları üzerine düşünmeyi sevmez. Halbuki bizi biz yapan pek çok yönümüzü bu kusurlar ifşa eder. Ben bu kitabı okuduğumda kendi üzerime pek fazla bir kusur göremedim. Gördüklerimle de yaşam boyu mücadele etmiş, alt etmeye çalışmış, azaltmış, yok etmiş, devam ettirmemek üzere sürekli çaba içinde olmuşumdur. Başka insanların talihsizlikleri beni üzer. Bundan keyif alamam. Almaya da kendime izin veremem. Aptallık yaptı, ahmak, düşüncesiz, öğrenecektir... diye açık kapı bırakmaya çalışırım. Sözcüklerimin içinde bir uzlaşma kültürü vardır. Fesatlık emaresi göstermem. Garez içine düşmem. Olsa olsa, 'aha, başına geldi, öğrenecektir' derim. Bir anlığına başka bir duyguya kaymamış da olamam. Mutlaka schadenfreude geçirmişliğim veya geçirebileceğim olaylar vardır ve de olacaktır.

    Kendisini uyanık, akıllı sananların başına gelmiş kazalar beni güldürür. Başlarına gelen felaketleri ahmakça bulurum da. Ama zevk vermez. Başkalarının beceriksizliğinden sevinç duymam. Futbolda bu olur. Çünkü, onların gol kaçırması bizim gol atmış gibi yorumlanır. Amacımız da gol atıp kazanmak ve stadttan sevinçle sokağa çıkmak değil mi? Bir kayakçı hızla kayarken, kafa üstü çakılıyorsa sevinç duyulması, bundan önceki kayakçıya omuz atmış olması nedeniyle, tuhaf. Üzüntü duyulmalı öncelikle. Eğer düşmeden yarışı kazandı ise, faul kurallarına bakmak lazım ki hak yerini bulsun. Yarışı kazanan ama bir aksilikle bariyere çarpan yarışçı belki de ömür boyu yatağa veya makineye bağlı yaşayacak. Konuya böyle bakmaya çalışırım; bir rakip değil, bir insan olarak.

    Ara tespit 2: Schadenfreude bir çeşit soluklanmadır. Başkalarının başarısızlıkları hasedimizi, kifayetsizliğimizi yatıştırır ve fazlasıyla muhtaç olunan üstünlük hissi bir an için bize göz kırpar. 

    Smith'in itiraflarına devam edelim:
*Ekibin yarısı İngiliz ölçü birimi, geri kalanı metrik sistem kullandığı için NASA 125 milyon dolarlık Mars yörünge keşif aracını kaybettiğinde.
*Politikacı yanlışlıkla ereksiyon halindeki penisinin fotoğrafını tweetlediğinde (aslında stajyere göndermek istemiştir).

    Ara tespit 3: İkiyüzlüler ifşa edildiğinde hissedilen mağrur tatmin vardır. Öyle yaşarsan başına da bu gelir seni iki yüzlü, seni şerefsiz, ol olsun. Böyle düşünenlerimiz çoktur.
    Ara tespit 4: Rakibin tökezlemesi de gizli bir zafer yaratır bazı kalplerde.

    İtiraflara devam:
*Geçen gün kampüsteki kafede bir meslektaşım, peşine düştüğüm terfiyi alıp almadığımı sordu. Hayır, dedim. Ve ağzının kenarında güç bela algılanabilecek bir tebessümün seğirdiğini fark ettim, sonra hemen teselli dolu ilgi gösterisi geldi: Yaa, büyük şanssızlık! Ne kaybettiklerini bilmiyorlar aptallar. Neredeyse soracaktım: Biraz önce gülümsedin mi sen? Soramadım. Çünkü biliyorum ki o da istediğini elde edemediğinde (nitekim elde edemediği olur) ben de mutlu bir sancı elde ediyorum.
*Ne zaman başka insanların başına gelen felaketler karşısında hissettiğim zevklere dikkat kesilsem, bulduğum tat ve dokular beni şaşkına çevirir. Mesela beceriksizlik karşısında hissedilen zevkler..

    Ara tespit 5: Bu gibi kafa karıştırıcı sevinç patlamaları istemsizce, utançla sarmalanmış halde gelir. Üstelik bizi endişelendirir; sırf şefkat eksikliğimizin hakkımızda korkunç şeyler söylüyor olabileceğinden korktuğumuz için değil, ayrıca hasedimizi ve ezikliğimizi apaçık ortaya koyduğu, kendi hüsranlarımızın acısını dindirmek uğruna başkalarının hüsranlarına nasıl da can simidi gibi sarıldığımızı yüzümüze vurduğu için. Burada aklıma Nietzsche'nin 'insana güvenilmez' sözü aklıma geliyor.

    "Filozof Arthur Schopenhauer schadenfreude duygusunu hor görür. Bu duyguyu insan doğasının en kötü özelliği, 'fenalık dolu bir kalbin ve derin bir ahlaki seviyesizliğin şaşmaz göstergesi' olarak tanımlamıştır. Schopenhauer yanılmış olabilir mi? Başka insanların bedbahlığından zevk almanın ruhlarımızı yozlaştıracağından endişelenebiliriz; gel gelelim bu duygu, düpedüz 'kötü' olmaktan çok uzaktır. Aslında bu, binlerce yıldır insan toplumları için en fazla önem arz etmiş meselelere dokunur: Hakkaniyet içgüzümüz ve ikiyüzlülükten nefretimiz; kazanan taraf olma umuduyla rakibimizin kıvrandığını görme sevdamız; kendimizi başkalarıyla kıyaslama ve yetersiz kaldığımızda tercihlerimize anlam verme isteğimiz; birbirimizle bağ kurma tarzımız; bizi güldüren şeyler."

    Kitabı okudukça içimin açıldığını hissediyorum. Hasır altı edilen ve fazlasıyla çamur atılan bu duyguya daha dikkatli bakar, onun utancından, mahremiyetinden kendimizi sıyırabilirsek kim olduğumuza dair önemli şeyler keşfedebileceğiz. 'Ben kimim?' sorusu hala gündemde! Her daim yapabileceğimiz gibi; sakin olalım, konuyu aceleye getirmeden ve zaman da kaybetmeden düşünelim. Birey güzel taraflar ortaya çıkaracak ve orada da yerini alacaktır.

    Bir dizi itiraf daha:
*Bahçemdeki sincaplar fındıkları nereye gömdüklerini unuttuklarında.
*Saldırgan kamyon sürücüleri radara yakalandıklarında.
*James Bond, filmin kötü adamının hazırladığı namert tuzağa düştüğünde.

    Ara tespit 6: Başka birisinin başına gelenlere, felaketlere keyif taşkınlıkları sergilemek genelde büyük bir alçaklık göstergesi olarak bakabilir miyiz? 
    Zevkten dört köşe olmuş kötü adamın hissettiği aslında schadenfreude değil, sadist bir hazdır. Kötü adam kendi kurduğu tuzağa düşüp kazayla kendini imha düğmesine bastığında işte ona kıs kıs gülen yardımcısının keyfini çıkardığı his schadenfreude'dir. 

    Ara tespit 7: Schadenfreude'de başka kusurlarımız da ortaya dökülür; adiliğimiz, hasedimiz, yetersizlik hissimiz.
    Ara tespit 8: Diğer kişinin ıstırabını hak edilmiş bir ceza olarak yorumlamak ve çoğunlukla bu duygumuzda haklı hissetmektir; mağrur veya riyakara, yasayı çiğneyene müstehak görmektir. Ahlaki üstünlük hissimizi insanların yüzüne karşı yaşamamız pek muhtemel olmasa da güvenli bir mesafeden bu hissin keyfini çıkarmak genelde mübah sayılır. 

    "2015'te ABD'li papaz Tony Perkins, sellerin Tanrı tarafından kürtajı ve homoseksüel evlilikleri cezalandırmak amacıyla gönderildiğini söylemişti. Daha sonra kendi evini sel bastığında bir sandalla kaçmak zorunda kalmıştı. BBC bu hikayeyi kaçırmamış, 'Tanrı bize masaj göndermeye çalışıyor' diye yazmıştı. Schadenfreude için Nietzsche der: 'İktidarsızın iktidarıdır.'

    Ara tespit 9: Bütün duygular psikologların 'bilişsel' diye adlandırdığı olgulardır; başka bir deyişle, harici tetikleyici olaylara verilen basit refleks tepkileri değil, çevremizdeki dünya ile ilişkimizi değerlendirmemizi, yargılamamızı ve buna uygun olarak tepkilerimizi biçimlendirmemizi gerektiren karmaşık süreçlerdir.
    Ara tespit 10: Başkalarının acılarında neden ve nasıl keyif aldığımıza -ve neyin makul neyin aşırı olduğuna- dair sorular iki bin yıldır edebiyat ve felsefenin en önemli eserlerinde boy göstermiştir. 2021 yılındayız. Bu konuyu hala anlama ihtiyacındayım mesela ben. 

    Biraz daha itiraf Smith'ten:
*Milyoner medya yıldızı ve yaşam tarzı gurusu gizli ticari bilgileri suistimal etmekten hapse atıldığında.
*Çocuk ünlülerin şimdi nasıl göründüğüne inanamayacaksınız.
*Bir Japon oyununda mayolu yarışmacılar şişme su kayağına tırmanmaya çalışırken sürekli birbirlerinin üstüne düştüğünde.
    Ben soruyorum; bloglarda, köşe yazılarında, açık oturumlarda, sohbetlerde, gurup çalışmalarında, dizilerde, showlarda veya ikili ilişkilerde garezine, garez ruhu mu yaşanıyor? Beni rahatsız eden şeyler var. Ne demek istiyorum, ne anlaşılıyor? Sonra kendi kabuğuma çekilip orada saldırılardan kurtulmaya çalışıyorum. Yanlış anlaşıldığımı anlatmaya takatım yok, derman bulmak da ve başkalarının schadenfreude'lerinde yok olmak istemiyorum. 

    "İnternet ortamındaki kuru gürültüyü, ünlülerin skandallarla çöküşüne doyamayışımızı ve rezil dedikodu haberlerini suçluyorlardı. Trollerin kötü niyetli davranışlarını, sosyal medyada insanların uluorta utandırılıp linç edilmesini ve ahlaki infialleri işaret ediyorlardı. İnstagram'a, tüm o çalıma bakıp şöyle diyorlardı: Hasede o kadar yenik düşmüşüz ki ancak insanların daha büyük sağlam başarısızlıklar yaşadığını görünce soluk alabiliyoruz... 'Clinton'lar kayıt dışı hizmetçileri ile üçlü ilişkide' gibi haberler sahte olsa da schadenfreude iştahimızı besledi. Clinton, Atlantik'in her iki yakasındaki siyasi sarsıntıdan sorumlu tutuldu. Başka insanların küçük düşmesinden aldığımız tat, bireysel bir ahlaki kusurun ötesinde, kamusal bir tehdit de olabilir miydi?"

    Ara tespit 11: Siyasilerimizin ülkemizde algı yönetimi, gizli bakanlığı kurduğunu düşündüğümde ne kadar büyük yalan baskısında ve ne kadar ruhumuzun kirlenmesine izin verdiğimizi şimdi daha iyi anlıyorum. 

    "Feministlere göre can sıkıntısı zengin kadınlar için bir tehditti; ahlakçılar bunun çocukları amaçsız zalimliklere sürükleyeceğinden korkuyordu. Charles Dickens'in alaycı bir şekilde ifade ettiği gibi, "çağımızın kronik hastalığı" olmuştu. Beğen, paylaş, başkasını da çek içine, fazla düşünmene, sonuna kadar izlemene gerek olmadan, sonra pişman ol: Tümden sil'e yalvar."

    Ara tespit 12: Hangi acılardan keyif almamıza 'izin' verildiğinden ve alaylarımızın hangi noktada fazla incitici olacağından emin olamadığımızdan, schadenfreude konusunda içimizde büyük bir ihtilaf yaşarız. Bir yandan dedikodu siteleri ve sansosyonel gazete paçavraları bizi zevk almaya teşvik ederken öte yandan zevk aldığımız için ayıplanırız. Satılmış basın, yandaş basın her koluyla saldırır durur. Kendi belgeleriyle de 'namussuzlar' olarak yerini alır geri ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere her yerde.

    Tuzaklı stratejiler her zaman başkalarına kurulmaz, kendimize de kendimizle! Ahlaki taşkınlığın varlığı da su götürmez. Cambrils Halk plajında üstsüz güneşlenenler, tanga mayo ile neredeyse çıplak gezinenler, yüzenler çoluklu çocuklu ailelerin içinde kendilerini güneş gözlüklerinin arkasına saklamaya çalışsalar da, onlara bakmamak için kendimi zor tuttuğum, bir nevi içten içe ayıpladığım oldu. Belki bir başka yerde başka sahil, başka kamp vardı, orda olmaları daha yerinde olurdu. Yaşları 5-15 yaşındaki çocukların sorularına ebeveynler olarak muhatap olduğumuzda, başkalarının ıstırabını anlama kapasitesi bugün hayli değer verilen bir beklenti, olgu ve iyi ki de öyle. 

    Ara tespit 13: Kendimizi bir başkasının yerine koymamız, başkalarına yol gösterme, ebeveynlik etme, düzgün bir eş ve dost olma yeteneğimizi etkiler. Bununla birlikte empati önem kazandıkça schadenfreude de o kadar iğrenç görünür.

    "Simon Baron-Cohen psikopatların başka insanların acılarından kopuk olmanın ötesinde, aynı zamanda bu acılardan zevk alabileceğine işaret etmiştir."

    "Fakat elbette birisinin bir örs tarafından dümdüz edilmesine gülmek, kızkardeşimizin bir haftadır canımızı sıkacak kadar permasından bahsetmesi ve istediği gibi olmamasından ani bir zevk almak bizi canavar yapmaz. Çok azımız başkalarının acısından sırf bir acı söz konusu olduğu için zevk duyarız; daha ziyade bu acının hak edildiği veya bir şekilde faydalı olduğu yargısına vardığımız için keyif alırız; bu da tam manasıyla kötü niyetin değil, ahlaki bir dengeyi muhafaza etme arzumuzun kanıtıdır. 

    Ara tespit 14: Schadenfreude'nin elbette faydalı yanları var: Aşağılık hissini veya kıskançlığı teskin eden hızlı bir yengi; bir patronun veya mağrur kıdemli meslektaşın başarısızlığı üzerinden birbirimizle bağ kurma yolu.

   "Hepsinden önemlisi schadenfreude, ahlaki kıtlığın aksine duygusal esneklik kapasitemizin ve birbiriyle çelişkili görünen düşünce ve hisleri aynı anda zihnimizde tutma yeteneğimizin bir delilidir. Schadenfreude ile duygudaşlık, bazen savunulduğu gibi birbirini dışlayan tepkiler değildir, aynı anda her ikisi de hissedilebilir."

    "Bir duygunun bizi yanlış yola saptıracağından korkuyor alabiliriz. Gel gelelim bütün duygularda olduğu gibi, bu duyguyu mahkum etmek de bize pek yol kat ettirmez. Gerçekten ihtiyacımız olan şey, hayli günahına girilmiş duygunun bizim için yaptıklarını, kendimiz ve birbirimizle ilişkilerimiz hakkında bize söylediklerini yeni baştan düşünmektir."

    Bazı sorularım var: Schadenfreude sizin hayatınızda ne kadar yer kaplayabiliyor? Gülünç kazalara şahit olmanın baş döndürücü heyecanı sizde var mıdır? Suçluların adalet önüne getirilmelerinin doyumuna ihtiyacınız var mı? Sinir bozucu bir arkadaşın tökezlemesini görmenin gizli tesellisinde misiniz? Siyasi bir düşmanın fiyaskosuna kitle halinde bayram etmek ister miydiniz? Aynı mücadeleyi omuz omuza verdiğinizde, arkadaşınızın üç beş adım ileride olduğu sizi ne şekilde etkilerdi? Bir şeylere geç kaldığınızda, tembelliğinizi, keyifsizliğinizi bir kenara bırakıp, ona da n'oluyor, hiç bir şeyden anladığı da yok, der miydiniz?

    Kitap benim için şu açıdan önem arzetti; önemsiz veya etkisizmiş gibi görünebildiği halde, birbirimizle ve kendimizle ilişki kurma tarzımızın hakikaten önemli ve dikkate değer dikkat gerektirmekte olduğu meydana çıkması bir yana, bundan sonraki ilişkilerimde daha özenli, daha açık sözlü olacağımdır. 

    Yaşamımız iç içe geçmiş halde en insani yönleriyle ayakta kalmaya çalışıyoruz. Aramızda hiyerarşiler var, statüler var, kendimizi güvende tutan arkadaşlık ve akrabalıklarda kalmak arzusundayız. Üstünlük taslayanlar ve alçaltıcı davranışlarda bulunanlar var. Komples ve kıskançlıklarına çabuk yenilenler, kontrolün kendinde olduğunu sananlar, saçmalıkları, egoistlikleri ve yüksek egoları takdir edenler... Aramızı bozmaya çalışanlar, yıkıcı yaşamı destekleyenler yanı sıra başarısız olmuş olanlardan bir gurup da var olabilir. Her daim teselliye ihtiyaç duyanlar da var. Modern dünyada aşırıya vardırmamak üzere schadenfreude'yi bir kusur olarak kabul edip başkalarının yaşamını anlamaya çalışmaya öncelik vermek kendimizle yüzleşmemizi sağlar. Coşkunluğun, arsızlığın, hazzın... üstünü örtmeyelim. Yersiz de olmayalım. Anlayalım, paylaşalım ve iyi olanları çoğaltalım.

    "Donmuş havuza atlayan adama haydi hep birlikte gülelim. İkinci videosunda beyin kanaması geçirdiği ve hastaneye varmadan, hatta Ambulansa bile yetişemeden evin salonunda büyük bir acıyla öldüğüne de üzülelim. Her ikisi arasında 60 saniye geçiş olsun. Sahneyi hayalinizde canlandırın lütfen. Ne kadar hafif duygulusunuz?!"

    Açıkçası bu örneğe ben de kendi adıma cevap arıyorum. Söyleyeceğim şey: Buz amma da sertmiş! Dizlerimde uyuyan güzeli uyandırmamak için gülüşümü avucumla boğmaya çalışmadım Ipad önünde. Sarsılarak gülmekten pıskırmadım da parmaklarım arasından.

    Ara tespit 15: Başkalarının başına gelen talihsizliklerden neden zevk aldığımızı ve bunun bize ne hissettirdiğini anlamaya çalışmak kitabın esas konusu. Sizlere de kitabı tavsiye ederim.
    Haa.. dizlerimde uyuyan eşim. Şimdi, evliler bunu kıskanabilir! Kimseye bir schadenfreude yaşatmak istemem doğrusu. 
    Saygı ve sevgiyle kalın.


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KENDİME BAKABİLDİĞİM ORANDA ALEMDE HER ŞEY TANIDIK

YAZMA İŞİ

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından