OLUMLU BİR BAKIŞ PENCERENİZ OLSUN
OLUMLU BİR BAKIŞ PENCERENİZ OLSUN
Sam Horn'un 'Sözlü Dövüş Sanatı' -tongue fu- kitabını 28 Nisan 2014 tarihinde Atatürk Hava Limanı'nda almışım, bugün 10 Şubat 2015, saat 04:10, uyuyamamışım, kalkıp odayı havalndırdıktan sonra, kahve hazırladım, kütüphanemden okuduğum kitaplara rasgele bakarak, bu kitabı almış oldum. Altını çizdiğim paragraflar vardı. Üzerimde belirsiz bir stresle, okumaya oturdum masama. Zülfü Dicleli'nin çevirisine teşekkür ederim.
Tesadüfler çok anlamlıdır. Anlamını yakalamak istediğiniz şeyler, bir şeyi çok isterseniz ayağınıza gelir, sözüyle doğrulanır. Size yakalatmak istediğim konu; kitabı rasgele açtığımda, sayfa 260, yirmi dokuzuncu bölüm, konu: 'Olumlu Bir Bakış Açınız Olsun'.
Bölümü okuduktan sonra, tamı tamına bir alıntı yapmamış, fikirlerimle okuduklarımı kurgulayıp 2 numaralı defterimin 180. sayfasına uzun paragraflarla notlarımı düşmüşüm. Sorular var ve cevaplar da. Ben olsam, soruları okuyunca, cevaplara geçmeden kendi cevabımı kendime vermeye çalışırım. Sonuçta, yazarla birleştiğim ve ayrıştığım noktaları yakalamaya çalışırım.
İşler iyi gitmediğinde kendinize ne dersiniz?
Kendinize aynada bir bakın. Her elbiseli halinizle değil, çırılçıplak. Her tarafınıza bakın, süre 5 dakikadan fazla olsun. İkinci soruyu sorun.
Ben kendimi beğeniyor muyum?
Sonra giyinin lütfen. Ama en az sevdiklerinizi. Bir kez daha bakın aynaya. 2 dakika yeter de artar. Son soru aşağıda.
En iyi giyinebildiğim bu mu?
Cevabınız 'Hayır' olacak, o zaman, hayatınıza ve kendinize karşı ciddi olun. Yeter!
Bugünü mü yaşıyorsunuz yoksa bir on yıl geride misiniz? Hayatınızın bir kayıt dosyası var mı? Kelebekler gibi 24 saatlik mi ömrünüz? İş yükünüz gerçekten çok mu yoksa aptallığınız ağır mı geliyor? Bu kadar bunaltıcı koşullara nasıl dayanabiliyorsunuz? Her şeyi kapsayacak anlayışta temel bir yaşam felsefeniz var mı yoksa ne?
Hayatı yaşama tarzımız anlamanın anahtarını oluşturuyor. Friedrich Nietzsche şöyle demişti, "Yaşamak için bir nedeni olan her şeye katlanır"
Sizin yaşama nedeniniz nedir?
Benim vereceğim cevap; iyi insan olarak kendimi sürekli geliştirmek ve bu mutlulukla en yakın sevdiklerim başta olmak üzere, mutluluklarımı paylaşmak, hizmette olarak, ardımca geride iyi şeyler bırakmak.
İnsanların ve zamanın sınavından geçebilmek için bir felsefeye özellikle ihtiyacınız vardır. Duygusal tepkilerinizi, sizi sabote etmek yerine desteklemeleri için yeniden programlamanız önemlidir. Olumsuz bir şey olduğunda Yapıcı Felsefeniz Devreye Hemen Girer, ve meydan okumalara öfkeyle değil, idealle yaklaşmanıza yardımcı olur.
Felsefeniz size hizmet mi ediyor, yoksa stres mi veriyor?
Eleanor Roosevelt, "Kişinin felsefesini en iyi şekilde sözleri değil, yaptığı tercihler ifade eder. Uzun vadede yaşamlarımızı ve benliğimizi kendimiz biçimlendiririz. Bu süreç ölünceye kadar devam eder ve yaptığımız tercihlerden son tahlilde kendimiz sorumluyuz." der.
Viktor Frankl'ın 'Man's Search for Meaning (İnsanın Anlam Arayışı) adlı kitabını okudunuz mu? Bütün zamanların en iyi 10 kitabından biri seçilmiştir.
Soruyorum, Neden okuma fırsatınız olmadı?
Siz bana sormayın aynı soruyu. Çünkü, belki daha bu kitap adını ben söyleyene kadar siz varlığından bile haberdar değildiniz. Ben bu konuda bir adım öndeyim. Başka bir kitap söylediğinizde, gayet tabi ki, siz de ona göre benden bir adım önde olacaksınız. Başka biri kitabı okumuş ve özetlemişse, o daha ilerimizde! Neyi anlatıyorum, anladınız mı? Pdf özetini buldum 2 dakika önce. Kendimin bir adım önüne geçtim 5 dakikada bakın. Yarın, kitapçıdan soracağım...
Frankl, kitabında yaşadıklarınızı seçme ve kontrol etmenin her zaman mümkün olmadığı, ama nasıl tepki göstereceğimizi seçmenizin her zaman mümkün olduğu sonucuna varır. Bir toplama kampında tutulmayı kuşkusuz kendisi seçmemişti ve kendisine yapılanları kontrol edebilecek durumda değildi, ama bu korkunç yaşantıdan birlikte alıp götürebileceği tutumu kendisi seçebilmişti. Nefret Beslemeyi tercih etmemişti. Hayatını sürdürmeye ve kendisini öteki insanlar için olumlu bir fark yaratmaya adamaya karar vermişti.
Ruhi bakımdan sağlıklı bir yaşam tarzının köşe taşını oluşturduğuna inandığım için gündeme burada getirdi. Size yapılanları seçme olanağınız her zaman olmaz -bir araba kazasında yaralanabilirsiniz, evinizde yangın olabilir, işyeriniz kapatılabilir, geçim zorlayabilir- ama nasıl tepki vereceğinizi/göstereceğinizi seçebilirsiniz.
Niçin ben, neden ben, ne suçum vardı?..
Manley Hall, 'Bir ilke eylemde cisimleşmedikçe hiçbir zaman yararlı ya da canlı veya yaşamsal olamaz' demişti. Kötü şeylerden nihayetinde de iyi şeyler (tecrübe dahil) çıkarabilmek de önemlidir.
'Niçin benim=Bela benim' demekle eşanlamlıdır. Bu eşitlemenin anlamsız olduğunu düşünüyorsanız, o zaman gelin Cavaharal Nehru'ya kulak verelim. Bu arada kendinize sordunuz mu, Nehru kimdir, diye. Sormadıysanız, iyi bir okuyucu değilsiniz (Hintli yazar, başbakandı, bilgin, siyasetçi, biraz da tarihçi, Gandhi ailesinden gelir...). Gandhi'yi rdemeyeceğim artık! "Hayat bir iskambil oyununa benzer. Elinize gelen kartlar determinizmi temsil eder; onları nasıl oynadığınızsa özgür iradenizi.' diye bir söz de var.
Niçin Ben?
Gibi kızgın yakarmalarla kaderinizi suçlamaya devam ederseniz, kendinizi kurban gibi hissetmeyi sürdürürsünüz. Dünyayı, masum insanların kötü şeylerle kuşatılmış olduğu acımasız bir ortam olarak algılarsınız. Doğrudur, milyonlarca kötü, pek kötü yaratık vardır. Ama, elinize kötü kartlar gelmişse, destede daha çok kart vardır, iyi kartlar nerede? diye sorarsak çok daha olumlu bir oyun çıkarabilirsiniz. Hayattaki en önemli içgörülerden biri, kötüden iyi şeyler çıkabileceğine, bütün kalbinizle ve ruhunuzla inanmanızdır.
Nereye kadar uğraşacağım?
Dediğinizde, bu kendinizseniz pes etmek yok, eğer başkasıyla bir yere varma fikrindeyseniz, onun gerçek cevabını alana kadar. Cesaret kırıcı düzenekler olacaktır, iyi o an göze görülmeyebilir, ama ararsanız kendini gösterecektir. Ben yazımla kışkırtıcılık yapmıyorum. İçimizdeki enerjinin varlığını ve bunun bir düzenekle işlediğini vurguluyorum.
Bu düzeneği kim düzenleyecek?
Herkesin olağan olmayan anları vardır. Asıl sorun, kendimizi güçlendirmek için kaldırdığımız manevi ağırlıklardır. Küçük ayrıntılara çok takılırsak, nasıl başımızı kaldırıp ileriye bakacağız? Son noktada; o anda biraz daha cesur olabilir miydim, biraz daha sevgiyle davranabilir miydim? sorularıyla geçmişi gözden geçirdiğnizde artık hükmü kalmamış oluyor soruların cevaplarının.
Oh ne ala!
İstediğin peyniri almak için sen daha çok beklersin.
Kendisine daha iyi davranmayı öğretecek bir ana-babasının olmamış olması ne kadar kötü değil mi?
Bu da geçer.
Hayatı ardarda gelen bir dizi dert ve sıkıntı olarak görebileceğimiz gibi, bir hazine birikimi olarak da görebiliriz. Ama ben arzu ederim ki, hazinemizde altınlar olsun, çift başlı yılanlar değil.
Kendinizi iyi hissetmediğinizde nasıl anında perspektif kazanabileceğinizi biliyor musunuz?
Şunu anlamalısınız: Eğer içiniz sıkılıyorsa, zihinsel merceklerinizi tamamen kendi dert ve sıkıntılarınıza odaklandırmışsınız demektir. Zor bir insan ya da rahatsız edici bir duruma takılıp kalmışsınızdır. Daha geniş açılı bir merceğe geçip dünyanızdaki yanlış değil de doğru giden şeylere odaklanırsanız, tutumunuzu anında değiştirebilirsiniz.
Söylemesi kolay ama uygulaması hiç de kolay değil, diye mi düşünüyorsunuz? Daha elle tutulur yöntemlere bakalım. "Evren, daha da belirginleşmek için bıkmadan bizim ilgimizi bekleyen harika şeylerle doludur" der Eden Phillotts. Bu etkileyici bir söylemdi, ama daha iyisi var: "Güzellikleri aptalca görmezden gelirseniz, bir süre sonra onları hiç göremez hale gelirsiniz. Hayatınız yoksullaşır. Ama güzelliklere akıllıca yatırım yaparsanız, bütün hayatınız boyunca size eşlik ederler." demiştir Frank Lloyd Wright.
Mutluluk ciddi bir problem midir?
Sorusunu sormamız gerekir yukarıdaki iki güzel sözden sonra. Dennis Prager, insanları sadece tek bir şeyin mutlu ettiğinin sonucuna varmıştır. Bunu bir düşünün. Para insanları mutlu etmez. Şöhret de öyle. Hatta sevgi ve sağlık da insanları mutlaka mutlu kılmaz (kimse katılamayacak bunlara, ben de pek katılmıyorum). Prager daha ne düşünür, anlamaya çalışalım: "İnsanların mutluluğunu doğrudan belirleyen tek şey minnettarlık duygusudur. Minnettarlık ve şükran, içinde bulunduğunuz koşullardan bağımsız olarak duyabileceğiniz bir duygudur. Her şeye sahip olabilirsiniz, ama bunlara değer veriyorsanız kendinizden hoşnut olursunuz. Değer vermek, değer biçmek anlamında! Tam tersi de vardır. Az şeye sahip olmak, ama bunlara değer vermek. Ne kadar minnettar olursunuz, o kadar mutlu olursunuz. Ne kadar az şükran duyarsanız, o kadar mutsuz olursunuz."
Ben son iki yılda ilkleri yaşıyorum. Durup dururken 'Şükür Allah'ım' diyorum. İçim rahatlıyor birden. Otomatik bir sesleniş. Burada, yazılı kayıtlar düşüyorum. Görsel çevre ile her zaman ilişki halindeyim. Anılarımı yazıyorum, yazarken arşivlenmiş de oluyorlar. Terasa Ana, "Tanrı'nın beni başa çıkamayacağım bir şeyle karşılaştırmayacağını biliyorum. Keşke, bana bu kadar güvenmeseydi" der. Bu bilgece söz bana şu an ve sonrasında güç verecek. Teşekkürler Teresa.
Eğer çocuk sahibiyseniz, çocuklarınızın hayatını kontrol edemeyeceğinizi ya da onların başına gelen her şeyi belirleyemeyeceğinizi mutlaka öğrenmiş olmalısınız. Onlara güzel hatıralar kazandırabilirsiniz, zor zamanlarını dengeleyebilecek iyi zamanlar yaşatabilirsiniz.
Evinizde, işyerinizde bir takviminiz olsun. Buraya çözülmesi gerekenleri yazın. Takvim sayesinde karşılaştığınız belalardan çok elde ettiği kazanımlar üzerinde yoğunlaşırsınız. Böylece iş hayatında günlük parça olan krizleri dengelemek mümkün olur. İlerleyişlerinizi görün, yarattığınız farkları hatırlayın. Çabalarınızın bir anlam taşıdığını başkalarının görmelerini sağlayın.
Yazıyı burada noktalarken, huzur bir iç meseledir. "Çoğu insan zihninde olduğu kadar mutludur" der Abraham Lincoln. Bunun tam tersi de geçerlidir; "Çoğu insan zihninde olduğu kadar mutsuzdur" da. Fikret Şimsek olarak derim ki; "Dürüst insanlar yok, dürüst insanlar da var. Ama siz her zaman mankafa, veya mandakafa veya malkafa olmayın. Bizi kim yönetecek, tümden rastlantılar mı yoksa kendimiz mi, ona bakın."
İki büyük başlığı buraya bırakıyorum. Altlarını doldurmak sayfalar alır. Konu yeterince uzadı zati.
1. Başlık: Duygularınızın yönetimini üstlenin
2. Başlık: Zorbalardan kopun.
Sevgi ve saygıyla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder