OĞLAK DÖNENCESİ-Tropic of Capricorn, Henry Miller
OĞLAK DÖNENCESİ-Tropic of Capricorn, Henry Miller
Wikipedi der: Alman göçmeni katolik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası terzi Heinrich Miller, annesi ise Louise Marie Neiting'di. Çocukluğu Brooklyn'de geçti. Gençliğinde çeşitli işlerde çalıştı ve kısa bir süre New York Şehir Üniversitesi'nde okudu. 1928 ve 1929 yıllarında ikinci karısı June Edith Smith (June Miller) ile birlikte birkaç ay Paris'te geçirdi. 1930 yılında tek başına Paris'e taşındı ve II. Dünya Savaşı patlak verene kadar burada yaşadı. Bu dönemde meteliksiz bir şekilde arkadaşlarından geçinerek avare bir hayat sürdü. Anais Nin, Alfred Perles, ve Lawrence Durrell gibi yazarlarla dostluk kurdu. 1931'in sonbaharında Alfred Perlés vasıtasıyla Chicago Tribune'un Paris baskısında bir iş buldu. Sevgilisi Anais Nin'in desteğiyle 1934 yılında ilk kitabı Yengeç Dönencesini (Tropic of Cancer) yayımladı. Ardından Kara İlkbahar (Black Spring) (1936) ve Oğlak Dönencesini (Tropic of Capricorn) (1939) yazdı. Kitapları ABD'de müstehcen bulunduğu için yasaklandı. Ancak elden ele ulaştırılan kitapları ona belli bir ün kazandırdı.
Kitabı Viyana'da yaşadığım yıllarda, 2 Şubat 1995 tarihinde okuyup, 66 numaralı defterime el yazımla yazdığım alıntıları buraya aktardım. Okuduğum zamanda Türkiye'de yasaklanmıştı. Bi şey yasaksa, bi bakmak lazım merakıydı benimkisi. Bakış açımı cesaretlendiren bir kitaptı. Alıntılarımı sıraya koyarak yazacağım.
Wikipedi der: Alman göçmeni katolik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası terzi Heinrich Miller, annesi ise Louise Marie Neiting'di. Çocukluğu Brooklyn'de geçti. Gençliğinde çeşitli işlerde çalıştı ve kısa bir süre New York Şehir Üniversitesi'nde okudu. 1928 ve 1929 yıllarında ikinci karısı June Edith Smith (June Miller) ile birlikte birkaç ay Paris'te geçirdi. 1930 yılında tek başına Paris'e taşındı ve II. Dünya Savaşı patlak verene kadar burada yaşadı. Bu dönemde meteliksiz bir şekilde arkadaşlarından geçinerek avare bir hayat sürdü. Anais Nin, Alfred Perles, ve Lawrence Durrell gibi yazarlarla dostluk kurdu. 1931'in sonbaharında Alfred Perlés vasıtasıyla Chicago Tribune'un Paris baskısında bir iş buldu. Sevgilisi Anais Nin'in desteğiyle 1934 yılında ilk kitabı Yengeç Dönencesini (Tropic of Cancer) yayımladı. Ardından Kara İlkbahar (Black Spring) (1936) ve Oğlak Dönencesini (Tropic of Capricorn) (1939) yazdı. Kitapları ABD'de müstehcen bulunduğu için yasaklandı. Ancak elden ele ulaştırılan kitapları ona belli bir ün kazandırdı.1940'ta ABD'ye döndü ve Kaliforniya'da Big Sur'a yerleşti. ABD'nin kültürel değerlerine ve ahlâkî tavrına meydan okuyan çalışmalarına devam etti. Hayatının son yıllarını Pacific Palisades'de geçirdi.
Yengeç Dönencesi'nin 1961 yılında ABD'de yayımlanması bir müstehcenlik davasına neden oldu. 1964 yılında ABD Yüksek Mahkemesi kitabın bir edebiyat çalışması olduğuna karar verdi. Bu olay cinsel devrimin kilometre taşlarından biriydi. Kitabın basılmasını savunan avukat Elmer Gertz ve Miller sonraki yıllarda yakın arkadaş oldular.
Edebiyat çalışmalarının yanında Miller bir ressam ve amatör bir piyanistti.
1. "Ben, bana en büyük düşmandım. Ne kadar yapmamam gereken şey varsa, onları yapmam, kesinkes gerekiyordu. Çocukken, her şeyim varken bile, ölmek isterdim; her şeyi bırakıp ölmek isterdim, çünkü didinmenin hiçbir anlamı yoktu."
2. "Yüreği değiştirmeden, hiçbir şey değişmezdi."
3. "Tanrı'nın nasıl bana gereksinimi yoksa, benim de ona gereksinimim yoktu."
4. "Başından beri, hiçbir şeyi çok fazla istememeye eğittim kendimi. Başından beri, yanlış bir biçimde bağımsızdım."
5. "Kısacası, ta başından beri çürüktüm."
6. "İlke olarak yaşama karşıydım. Ne ilkesi? Boşunalık ilkesi."
7. "Bunaltacak kadar temizdiler. Ama içleri kokuşmuştu."
8. "Çünkü olan biteni onların hiçbir zaman göremeyeceği bir durulukta görebilmeme karşın, yaşamımı değiştirmekte güçsüz kaldım."
9. "Ama hiçbir zaman Amerika'da duyduğum aşağılanmayı, küçülmeyi duymadım. Sanıyorum, Amerika'nın tüm sokakları büyük bir lağım çukuru, her şeyin emilip sonsuz bir pisliğe dönüştürüldüğü bir lağım çukuru olacak biçimde tasarlanmış. Bu lağım çukuru üzerinde çalışma ruhu, büyülü bir asa gibi sallanır. Saraylarla fabrikalar, savaş gereçleri yapan tesisler, kimya tesisleri, çelik fabrikaları, sanatoryumlar, hapishaneler ve akıl hastaneleri yan yana boy verir. Tüm kıta en onulmaz acıyı en fazla üreten bir karabasandır. Büyük bir varsıllık ve mutluluk (istatistiksel varsıllık, istatistiksel mutluluk) cümbüşü içinde, tek bir başına bir kendimdim ben. Ama tümüyle varsıl ya da tümüyle mutlu tek bir adama rastlamadım."
10. "Olan her şey, olmasının bir önemi varsa, çelişkiye dayanır. Bunların yazılmasına yol açan şeye kadar, söylendiği gibi, orada bir yerlerde, yaşamda, her şeye bir çözüm bulunduğunu sanırdım. Sanırdım ki, onun üstüne gittiğimde, yaşamı elimde tutuyor, ısırabileceğim bir şeyi yakalıyordum."
11. "Kötü bir deneydi, çünkü bana bir yalanı yaşamayı öğretti. İçimden gelmezken gülmeyi, çalışmaya inanmazken çalışmayı, yaşamak için bir neden yokken yaşamayı öğretti. Onu unuttuğumda bile, inanmadığım şeyleri yapma alışkanlığını, aldatmacasını sürdürdüm."
12. "İş istemeye gittiğimde, insanlar o anda o işe girmekle girmemenin beni zerre kadar ırgalamadığını anlıyorlardı. Doğal olarak da, genellikle işe alınmıyordum."
13. "Sürekli olarak rüzgarın ne yönden estiğini kollayıp kafasındaki modele uygun sözler söyledim."
14. "Genel müdürle tayfasını görünmeyen güçler, çalışanları yöneticiler, kısacası herkesi herkes hiç bıkmadan sömürüyordu."
15. "İşe giderken bilet almak için metrodaki kör gazeteciyi dolandırıyordum."
16. "Ağızlarında büyük purolarla ayaklarını masalarına uzatmış büyük adamlar da sarsılmaz mantıklarıyla bunun dinmesini, her şeyin yamalanmasını bekliyor, işlerin geçici olarak bozulduğunu söylüyorlardı."
17. "Her yer açlık, alçalma, anlayışsızlık, kötülük, arsızlık, işkence, şike, zorbalık ve baskı doluydu. Her köşede insan insana insanlık dışı şeyler yapıyordu. Gücü artanın insanlığı azalıyordu."
18. "Her yeni gün yeni bir güç sınavını, yeni bir güçlülük ya da yenilgi duygusunu getiriyordu."
19. "Önce çelişkili düşüncelerinin yok olması için yamyassı olman gerekti. Bir insan olarak silinip süpürülmeliydin ki yeniden bir birey olarak doğasın. Karbonlaşıp taşlaşmalıydın ki benin en küçük ortak noktasından yukarıya doğru yeniden tırmanmaya başlasın. Varlığının köklerinden hissedebilmek için acımanın ötesine geçebilmeliydin."
20. "Hiç kimse de ona yardım edemezdi artık. Günkü o yazgısını kendine özgü bir biçimde çiziyordu."
21. "Amacı, hastayı topluma uygun bir duruma getirmekti. Ama o ne kadar hızlı çalışırsa çalışsın, ne kadar başarılı olsun ya da olmasın, toplum her gün bir sürü uygunsuz adam üretiyordu."
22. "Kimi kez ortalık öylesine elektrik yüklü ki, ruh bedenin boyunduruğundan çıkarak öldürme hırsıyla deliler gibi saldırıya geçiyor."
23. "Her yerde, öldürmek, yağmalamak, yerle bir etmek gibi temel bir dürtü. Dışarıdan bakıldığında ince, güzel ve önemli insanlara benziyorlar. Sağlıklı, iyimser ve yürekli duruyorlar. İçeriyse solucanlarla dolu. Küçük bir kıvılcım hepsini havaya uçuracak."
24. "Amerika'nın politikasıysa edilgenlikle yamyamlık. Dışarıdan bakıldığında erkek arıların çalışmak için koşuşturduğu, eşsiz bir arı kovanı. İçiyse herkesin komşusunu öldürecek, kanını emdiği korkunç bir mezbaha. Yüzeyden, kabadayı, erkek bir dünya gibi. Aslında da öz oğullarınn pezevenk, lanet yabancıların da orospu olarak çalıştıkları, kadınlarca yönetilen bir genelev. Hiç kimse haddini bilip hoşnut olmayı bilmiyor."
25. "İnsanların yemek ve besin için savaştığı her yerde böylesine sis ve gecenin koynunda böylesi bir çekilme vardı."
26. "Sıradışı bir neşe içindeyken, yarın çöküntü içine gireceğimi söylemesi de pek kurnazcaydı."
27. "Birden, köprünün ortasındaymışcasına, bir yürüyüşün ortasındaymışcasına, ya da bir kitabın, söyleşinin ya da sevişmenin hep ortasında olduğu gibiymişcesine, yeniden, istediğim hiçbir şeyi yapamadığımı anladım. İstediğim hiçbir şeyi yapamamak da, içimde yaşam dahil her şeyi saran yosun gib saplantılı bir bitkiye boy verdiriyordu. Sonra bu bitki yaşamın yerine geçerek, yadsınan ama kendini sürekli kanıtlayan, aynı anda yaşatıp öldüren bir şey oluyordu."
28. "Biri hiçbir şeyin anlamını bilmezken, öteki her şeyin anlamını tümüyle biliyordu. Sonuçta iki de başla son arasında sıkışıp kalmıştı."
29. "Onaylanmak ve beğenilmek için kendini yok etmen, sürüden ayırdedilemeyecek duruma gelmen gerektir. Kendiliğinden düş görüyorsan, düş görmekte özgürsün. Yine de ötekilerden farklı bir şey düşlememelisin. O zaman Amerikalıların Amerikalı'sında olamazsın. O zaman Afrika'nın Hottentot'unda olmalı ya da bir Kalmuk kabile üyesi ya da şempanze olmalısın. 'Farklı' biri olduğun anda ise kendini Alaska'da, Doğu Adalalar'ında ya da İzlanda'da bulman kaçınılmazdır."
30. "Başıma gelen her şey, başıma geç geldi. Böylelikle de benim için bir anlamı olmadı."
31. "En iyi dostun öldüğünde cenazesine bile gitmezsin; gözlerinin önünde otobüs bir adamı ezdiğinde hiçbir şey olmamışcasına yürümeyi sürdürürsün; bir savaş çıkınca dostunu ateş hattına yollarsın. Ama kendin bu kıyıma katılmazsın. İşte bu böyle sürüp gider. Yaşam, önünden geçen bir görüntü biçimini alır. Eğer sanatçıysan bu gösteriyi kaydedersin. Bu arada yalnızlık da yok olmuştur. Çünkü kendininkiler de dahil, tüm değerler yok olmuştur. Çünkü... Karşısındakine acımayla anlayış gösterme niteliğin tek başına filiz vermeye başlar. Ne ki bu insanca bir anlayış değildir, sınırlı bir şeydir. Hiçbir şey için o denli umurunda değildir ki, herkes ve her şey için kendini rahatça adayabilirsin. Aynı zamanda ilgin, merakın delice bir hızla gelişir. Ama bu kuşku götürür bir araçtır. Çünkü geçerli bir nedene olduğu kadar, bir yaka düğmesine bağlanmana da yol açabilir. Hiçbir şey arasında temel, değişmez bir farklılık yoktur. Herşey akıcı, herşey değişkendir. Benliğinin yüzeyindeki bölümü durmadan parça parça olmaktadır. Ama sen onun içinde bir elmas gibi sertleşerek büyürsün."
32. "Başımdan geçen, katlandığım her şey o ana bir hazırlık niteliğindeydi."
33. "Pazartesi karıdan harçlığımı -ulaşım ve yemek parası- aldım. Benim ona borcum hiç bitmezdi. Onun da manava, bakkala, kasaba, evsahibine borcunun sonu gelmezdi."
34. "Ateş yaşamı ısıtmayacaktır. Bunun da kanıtlanması gerek. Onun için de köftelerle makarnayı kurban eder. Binlerce çiğneme, her çiğneme bir kıyımken sana gerekli olan sosyal rolü verir. Pencereden dışarıya baktığında insanların bile adaletli olarak kesilip, sakatlanıp, açlığa terk edilip, işkenceye uğratılabileceğini görürsün. Çünkü giyinik bir biçimde bir iskemlede oturup çiğnemek ve ağzını bir peçeteyle silmek sana bir üstünlük getirir. Bu üstünlük de en bilge adamların bile bilemediğini bilmektir. Yani bir başka yaşam biçiminin olanaksız olduğunu bilmektir... Ona anlam verenler olguları yerine oturtanlardır."
35. "Anlık hiçliğin doruğundayken."
36. "Curley'i sevmemin nedeni, on yedisinde olmasına karşın, kesinlikle törel değerlerden, duraksamalardan, utançtan arınmış olmasıydı. Onu özellikle sevmemin nedeni sanırım hiçbir onur duygusunun bulunmayışıydı."
37. "Gece kalabalığı içinde parayla gezinmek. Parayla korunmak, parayla sıkılmak, parayla matlaştırılmak. Kalabalık da para demek. Soluk da para. Hiçbir yerde para olmayan tek bir nesne yok. Para para. Her yer para ve bu para da yetmiyor. Sonra hiç bara olmaması, az para olması ya da daha çok para olması. Ama para. Her zaman para. Paran varsa da yoksa da önemli olan para. Para, para yapar. Ama parayı para yapan ne?"
38. "Katlanılamazcasına tek başınalık."
39. "Hiçliğin içinde dans ediyoruz. Kösnüllüğün her santimetresi dolarlarla sentlere akıyor. Eksiksiz bir dişiden ötekine park ederek onu zayıf kılan kusurlar arıyoruz. Ne ki kadınlar su geçirmez ve kusursuz."
40. "Aynı bedenin içinde, ama yıldızlar kadar uzağız."
41. " Büyüklerimiz bize her gün kalın bir dilim ekmek verebilmek için ağır bir ceza ödemek zorundaydı. En kötü ceza da bizden uzaklaşmalarıydı. Çünkü bizi besledikleri her dilim ekmekle bir tek onlara ilgisizliğimiz artmıyor, aynı zamanda giderek onlardan daha üstün oluyorduk."
42. "Bize verilen öğrenim bir tek, gerçeği çarpıtmaya yarıyordu. Okula gittiğimiz günden başlayarak hiçbir şey öğrenmedik. Tersine, birer budalaya dönüştürülüp, sözlerle soyutlamaların sisine gömüldük."
43. "Adam, müşterilerinin pantolonlarının ardında bıraktığı osurukları temizliyordu."
44. "Belki kötü davranıştı, ama bize iyi gelirdi."
45. "O, ufuksuz, siyah, ölü bir güneşti."
46. "Babalığın sorumluluğunu aşıp baskı altına alınamayan, güdülemeyen, kandırılamayan, rüşvet verilemeyen, karalanamayan anarşik bir adamın sorumsuzluğuna kavuşmak istiyorum."
47. "Yaşamımda ilk kez yaşamsal önemi olan bir dostluğun ne olduğunu, ama bu deneyden ötürü de köleleşip aşırı bağlanamamanın ne anlama geldiğini öğrendim."
48. "Papaz ne derse doğruydu. Hiç kimse bunun tersini ileri süremezdi. Bunun yaşlı adam için bir eğitim olduğu kuşkusuzdu. Cemaatin kendini suçlu bularak değil de, ilgi duyarak bir konuyu öğrenmesini isteyen çağdaş bir din adamıydı."
49. "Birlikte oldukları, ne yükseğe ne de alçaklara bakan, bir tek ufka gözünü dikip bundan mutlu olan, kendi gibi sıradan ölümlüler, yani iyi dostlardı."
50. "Baba, yalvarırım uyu. Çünkü biz uyumayanlar dehşetin içinde yüzüyoruz."
51. "Bu arada anası bu kızgınlık nöbetlerine çok büyük önem verirdi. Bu öfkeler, çocukta gerçekten bir şeyler olduğunun çok güzel bir kanıtıydı."
52. "Ne denli çok çalışırsa, yorgunluğu o denli azalıyordu."
53. "Başlangıçta söz vardı. Ve söz Tanrı'nındı. Ve söz Tanrı'ydı. Yani Tanrı şu garip, küçük, mastardı."
54. "Grover, ölümün ölümcül belirliliğine inanmak akıl almaz, sonsuz bir canlılık kazanmaya başladı. Ölümü kabul ederek, ölümü de tümüyle aklından çıkardı."
55. "Ne ki kesinlik gerçeğini yakalayan herkes azıcık kaçıktı. Dünya için bir şeyler yapabilenler de bir tek bunlardı."
56. "Çünkü çok dürüsttü. Özellikle de kadınlara böyleydi. İşte bu nedenle de hiç şansı yoktu."
57. "Dünyanın yıkılmasını cinsel ilişkinin önlediğini anladım."
58. "Katiller temizliğin içine bulanmış. Her zaman da sessizler. Yine de herkes öldürülse bile söyleşiler sürecek. Bu söyleşiler akıcı ve rahat olacak."
59. "Ama yağmurun altında sırılsıklam dilencilik yapmamı birisinin ödemesi gerekecekti."
60. "Cinayet sokaklarda kol gezer. Egemen olan şanstır."
61. "Dostluğun anlamını kavramak için dostlarla işi bitirmek gereken zamanlar vardır."
62. "Bir şeyi anlamamamın da farklı yolları vardı. Bir bireyin anlamamasıyla ötekinin anlamaması arasındaki fark, anlayış farklarının yarattığından çok daha ayrı dünyalar yaratıyordu."
63. "Herkesi ardımda bırakıp yeni bir yaşama başlamak için o gece California'ya gidiyordum. Yani bir yaşama başlamaya da hiç mi hiç niyetim yoktu. Aslında niyetim ona gel evlenelim demekti. Ama budalaca öyküm ağzımdan öylesine doğallıkla döküldü ki, ben bile buna inanıp sevgilime hoşça kal diyerek çekip gittim. Ben giderken o ardımdan baka kaldı. Gözlerinin beni delip geçtiğini duyumsuyordum. İnlemelerini içimde duydum. Ama kurulmuş gibi yürüdüm, yürüdüm. Sonunda da köşeyi döndüm ve her şey bitti. Hoşça kal! İşte bu kadar. Ve aslında söylemek istediğim, Bana gel! idi. Bana gel çünkü artık sensiz yapamıyorum! diyecektim.. Öylesine güçsüz, öylesine zayıftım ki."
64. "Amerikalı Kızılderililerden daha acımasızca yok edilen bir başka ırk yoktur; altın arayıcılarının Californiya'daki kanlı, çirkin ırza geçmelerine tanık olmuş bir başka toprak parçası olamaz. Köklerimiz aklıma geldikçe yüzüm kızarıyor; dirseklerimize kadar suça, kana batmışız."
65. "Acı deneyler bana dilimi tutmayı öğretti; öfkem burnumdayken bile sessizce oturmayı, dahası bir de gülümsemeyi öğrendim. Kanımı emebilmek için yerime oturmayı kollayan bütün o masum görünümlü dostlarla el sıkışıp nasılsın demeyi de öğrendim."
66. "Yaşamı bütünüyle kabullenmeyen, onu dolu dolu yaşamayan insanlar dünyanın ölümle kaplanmasına yardım ediyorlar. Elle yapılan basit bir hareket bile yaşamın en açık belirtisidir; tüm benliğinle söylediğin bir sözcük can verebilir."
67. "Kendi içinde kaybolan her şey, kendi ateşine düşmüştür."
68. "Tanrı'ya gerçekten gereksinimim var. Ama Tanrı da bana gereksiniyor."
69. "En çok onurlandırılan adamlar en büyük katillerdir."
70. "Kitap, canlı canlı çiğnenir, sindirilir, gözden yok olur ve kan, can olarak sisteme sokulur. Bu da sonuçta yeni bir ruh yaratıp dünyayı yeniden biçimlendirir."
Yeniden okuma fırsatı olursa belki bu sayı artabilir. Ama o kadar yeni kitap çıkıyor ki piyasaya...
Sevgi ve saygıyla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder