İNZİVAYA ÇEKİLMEK 
2020 yılında Strasbourg'a 5 yıllığına geldiğimde, yeni bir şehir ve buradan da diğer ülkelerin şehirlerini tanıyabilmek, doğasını yaşayabilmek için bunun iyi bir fırsat olduğunu düşündüm. Aynı zamanda ülkemin zihnimi yoran gel-git siyasi yaşam anlayışından da uzak kalacağıma, duyu organlarımın iyi örneklerle beslenmeye başlayacağını, gülümseyen, pozitif bir kimliğe bürüneceğini, bunun da entelektüel kimliğime faydası olacağını düşünerek sevindim. Ben buna 'biraz inzivaya çekilmek' diyebilirim.
Bu yazıyı yazmama neden olan, Zülfü Livaneli'nin 'Orta Zekalılar Cenneti' adlı kitabıdır. Burada, "Stefan Zweig'in Montaigne biyografisinin bir bölümünde kullanılan şu cümle, bu konuyu yetkin bir biçimde anlattığı için burada anmaya değer. Zweig, Ahmet Cemal'in güzel Türkçesiyle şöyle sesleniyor bize: 'Michel de Montaigne 1570 yılında, 38 yaşında kulesine çekildiğinde, hayatını kesin olarak noktaladığına inanmaktadır. Daha sonra Shakespeare gibi o da her şeyin kırılganlığını, resmi makamların insana üstten bakışını, politikanın cilvelerini, belediye çalışmalarının yol açtığı can sıkıntısını ve her şeyden önce dünya işlerine karışmadaki yeteneksizliğini açık görebilmiştir. (.....) Başkaları mevki, nüfuz ve ün peşinde koşarken, Montaigne'in bütün çabası artık yalnızca kendisine yöneliktir.
İnsanlığa katkıda bulunmuş birçok büyük ismin 'inzivaya' çekilmek zorunda kalmasının gerçek nedeni, dünyayı kaplayan orta zekalılıktan ve onların kurnazlıklarından yorulmuş olmalarıdır."
Bizde, izlediğim kadarıyla Timur Selçuk, İlhan İrem, son zamanlarında Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Genco Erkal, Metin Akpınar gibi birçok sorumlu aydın sanatçı dışa dönük hallerini kısıtlayıp evlerinde inzivaya çekilerek üretkenliklerine devam etmişlerdir. 'Sanat uzun, hayat kısa', insanın zihnini koruyarak üretkenliğini sürdürmesi için özgür sokaklara, çevreye, ilişkilere gerek var. Strasbourg'u kendi anlayışımda böyle görüyorum. Okuma, anlama, yazma, yeni şeylerin farkında olma ve yansıtma heyecanım git gide artar iken, kavramlar üzerinde çalışmaktan keyif alıyorum.
Birey durağan değil, halklar da. Herkes bir şekilde etkilenir, biçimlenir, değişir ve dönüşür. Umut bu şekilde kesilmez. En az biri gider ötekisi gelir; bazen iyiye, bazen kötüye.
Ne olup bittiğini gerçek anlamıyla kavramak istiyorsak, bu inzivaya çekilmeyi iyi yönetmemiz gerek. Çekildiğimiz yerde, yıllarca emekli mantığında kaslarımızı tembelleştirip zihnimizi koflaştıracaksak, bu üretken inzivaya çekilmek değildir. Dönüş daha parlak olmalı, daha berbat değil.
Zülfü Livaneli kitabında şöyle devam eder: "... gözlemlerime göre 'orta zekalı' ların iktidar alanı daha da genişledi, neredeyse başa çıkılmaz bir ortak paydaya dönüştü. Toplum kaliteyi, deyim yerinde ise kusmaya başladı; iyiliğin yerini kötülük, temizliğin yerini pislik, hakkın yerini haksızlık, kibarlığın yerini kabalık, ahlakın yerini ahlaksızlık alma yolunda epey ilerledi.
Ne yazık ki 'orta zekalı' ların başarısı ve insan soyuna acı çektirmesi, bir ülkeyle, bir bölgeyle sınırlı değil. Dünyanın en etkili ülkesini yöneten birtakım orta zekalıların, herkese yalan söyleyerek Ortadoğu'yu kanlı bir bataklığa sürüklemesi, milyonlarca insanı katlederek, yerinden yurdundan edecek savaşlar başlatması başka türlü nasıl açıklanabilir?..
Ne yazık ki 'demokrasi' denilen bir manipülasyon oyunu, orta zekalıların elinde mutlak bir iktidar aracı haline geldi. Platon'un 'Ülkeleri filozoflar yönetmeli' tezi, 'Ülkeleri orta zekalı lumpenler yönetmeli' ilkesine dönüştü.
Bu da bizi ister istemez zeka ile kurnazlık arasındaki uzlaşmaz çelişkiye getiriyor. Zeki insan kurnaz olmaz, kurnazlar da zeki olamazlar... Çünkü büyük zekalar, büyük bilim insanları, çağlar ötesine kalacak sanatçılar genellikle saf insanlardır, yaşam acemisidirler. Baudelaire bir şiirinde 'geniş kanatlarıyla havada süzülen kartalların, yine bu kanatlar yüzünden yerde yürüyemediği' nden söz eder. Doğrudur. Kafalarında evreni yeniden kuran dehalar, sokak kurnazlığını anlayamazlar bile. Çoğunun otistik gibi görünmesi, topluma ayak uyduramayıp inzivaya çekilmesi bu yüzdendir."
Kendi yaşamımız başta olmak üzere, geçinme çabamız, daha güzel ve kolay yaşama uğraşının, kendimizi ve hayatı üretme sürecinin bir parçasıdır aslında inzivaya çekilmek. Bir sanat gibi. Bu, hayattan kopukluk değil, tam tersidir; kelimelerle, renklerle, seslerle, çeşitli yollarla içeriğe biçim vererek anlamlara taşımaktır kendimizi. İnzivayı üretkenliğe, yavaşlamaya ayarlamak. Gelin biz buna hayatı yeniden yorumlamak çabası diyelim.
Bahçemde otlar büyümüş; üç karpuzum vardı çit dışında büyüyen, gelen geçenler hepsini almış. Şükürler ki bağlantıyı sağlayacak bir bahçem var, bu yazı da bahçem de başkalarıyla buluşmamı sağlama anlamına geliyor, getiriyor beni.
Sevgi ve saygıyla kalın.
"Sen nereyi seçersen, yerin orasıdır." Buna inaniyorum ben; şu an realitemizde olan her ne varsa bizim seçimimiz, görece iyide de kötüde de. Yeni yaşamının senin ve ailen adına en yüksek iyiliklerj üretmesini dilerim sevgili Fikret.
YanıtlaSil