YALNIZ GEZENİN DÜŞLERİ NE İŞ YAPAR?
YALNIZ GEZENİN DÜŞLERİ NE İŞ YAPAR?
Jean-Jacques Rousseau'nun 'Yalnız Gezenin Düşleri' başlıklı kitabını YouTube'da, Akın Altan 3 saat 50 dakika seslendirdi, ben de onu dinlemeye başladım. Bir beş dakika sonra durdurdum. Bu soruyu kendime sordum ve aklıma düşenleri yazmak istedim. Bu yazı bitince, yazarın anlatısını baştan sona kadar dinleyeceğim. Benim merakım, yazdıklarımın ne kadarının yazarla örtüştüğü veya ayrılmalarım.
59 numaralı defterimin 65. sayfasına el yazımla yazdım. Aynen buraya aktarıyorum.
Yalnız Gezenin Düşleri Ne İş Yapar?
Yıl 2021. Strasbourg'un 5 Rue du Bon Pasteur adresindeyim. Konuyu sabah sabah bu defterime almayı, kendi üzerimden götürmeyi istedim. Biraz önce, iki saat kadar Karakalem çimleriyle basit denilecek, küp, kare, koni, silindir gibi çizimler, üzerinde taramalar yaptım. Şimdi yazı yazmak zihnimi dinlendirme görevi görecek. Bu şekilde, 'ardıcıl' çalışmayı kazanç saymaktayım. Alışkanlıktır bu, öğrenmek isteyen öğrenir. 'Yoruldum, şöyle koltuğa bir oturup, televizyonun karşısında bir dizi izleyeyim diyen de vardır; oturduğu yerde gözlerini beş dakika kapatıp meditasyon yapan da. Bi kişisel bir tercih. Mesele, zamanı iyi kullanmak ve ardıcıl işe dinlenmiş olarak çıkmak.
Ardıcıl işleri kendi kendime yaratmaktayım. Bu yazı sonrası dışarı çıkıp biraz yürüyeceğim sokaklarda. Böylece aklıma takılmış olan ilgisiz şeyleri dışarıdaki çöplere atacağım ve evime yenilenmiş zihinle döneceğim.
Örneğin, bir saatlik bir YouTube politik haberini dinlediğinizde, konuşmacının bir çok gerekli gereksiz, bildiğiniz bilmediğiniz, laf salatası olacak şeyler veya çok önemli şeyler zihninize işlenmekte. İşte, kendini dinleme moduna geçtiğinizde, yani dışarıda gezindiğinizde, 'atık haber' veya 'bildiklerimiz' dediklerimizi çöpe atıyoruz, 'yeni' şeyleri merak hanemize yazıp, ilerisi için anı oluşturuyoruz. Benim için yalnız gezmeler bu açıdan da önemlidir. Hard diski sıkıştırmak değil, gereksizleri çöpe atmak.
Belki dışarıda beni bekleyen sürprizler var. Onlarla karşılaşıp, eve bambaşka bir heyecan ile gelirim, bu da beni hobi çabalarımda ya bir şeye yamar ya da yeni bir şeye başlatır.
Yalnız gezmelerde duygularımı ateşlemeye ve beslemeye çalışıyorum. Nitekim, kendime yabancılığım git gide azalıyor. Kendimi acılara düşürmem, teslim etmem güçleşiyor. Bu çok iyi bir kazanç. Bunu başardığınızda, düzene soktuğunuzda, mutluluğunuzu elinizden kimse alamaz kolay kolay. Ben böyle düşünüyorum. Beni başkası teslim alamaz, ama benimle doğru dürüst dostluk kurabilir. Düzenli bir anlayışla, açık yüreklilikle, şüpheyi içe atmadan konuşarak, yüreği mutsuzluğun ateşinde yoğurmadan konuşmaktan bahsediyorum. Gerçek ilişki. Kötülüğe çevrilemeyen ilişki. Etkin olma; engelsiz durma. Mutlu inceleme ve anlama diyerek kapatıyorum bu paragrafı.
Montaigne denemelerini başkası için yazmıştır. Ben kendim için yazıyorum. Neden yazdığımı kimsenin çözümüne ve betimlemesine ihtiyacım yok. Düzenli çalışmalarımla, analiz ve sentezlerimle, bir yöntem içinde kalarak, eğitmeye çalışıyorum kendimi.
Ama anlaşabiliriz. Ama konuşabiliriz. Eylem ve davranışlarımın izlenmesi gereksiz, fayda etmez kimseye. Konuların merak edilmesi herkesin kendi isteği. Ben yazdıklarımı ne saklıyor ne de kimseye gösteriyorum. Kaynak kendim ve okumalarım. Sosyal yaşamdaki olayları bu anlayışla izliyorum. İnsanların ruhuna bu pencereden bakıyorum. Bu nedenle, yalnız kalmalarıma değer veriyorum. Alkışı başkasından değil, kendimden bekliyorum. Buna, kendimi yetiştirme diyebiliriz.
Doğanın içindeyim. Hayallerimde her zaman doğa var. Konuları doğayla birlikte anımsıyorum. Tuhaf bir yol buldum galiba yıllar önce. Doğada yalnız gezerken düşlerim oluyor. Büsbütün yüreğim doğayla besleniyor. Peyzaj Mimarlığını böyle yorumladım kendime 30 yıldır. Pek erken keşfettiğime çok sevinçliyim. Yaşama ruhum bu. Tek başıma gezinmekten keyif alırım. Boş ceple gider, dolu ceplerle dönerim. Bunlar tohum da olabilir, fikir de.
Yalnızlıklarımda ben kendimi unuturum; endişelerimi, sonrasında ne yapacağımı vs. An'ı yaşarım. Masamın başında 20 saat hiç durmadan 10 konuyla arka arkaya yorulmadan çalışabilirim; ortaya çok şeyler çıkarabilirim, üretebilir, anlayışlar geliştirebilirim. Sonunda, dertlerimi bu süre boyunca duyumsamaz olurum. Ya da kendimi boşu boşuna dertlere sürükleyecek zamanlar yaratıyorum galiba diye düşünmem. Olursa da, gelecekte olacak bir şeyin şimdiden antremanı yapılmış kabul ederim. Mutluluk kaynağının bizde bulunduğunu, mutlu olmasını bir şekilde bileni başkalarının mutsuz edemeyeceğini yaşamımdaki deneyimlerle öğrendim. Uğraşlar gelecek içindir de geçmiş içindir de aslında.
Elbette haksızlığa uğramalar var, elbette sevdiklerimizin acıları var üstümüzde. Teslim olmamak acıya, bu bilinç önemli. Ruh durumunu düzenlemekten bahsediyorum. Umursamazlıktan değil.
Saat 10:45. Rey kalktı, uyandı. Dışarıya çıkıp gezme vaktini hatırlatanlardan biri de o. Zati salonu bağırsak gazı ile doldurdu. Binanın bahçesinde de alt komşu bey ağacın üstünde, elinde testere, kalın dalları budamakta. Ağaç güdükleşti, ama güneşimiz de çoğalacak, yaprak ve çiçekler de önümüzdeki yıl azalacak. Ağaç garajın üstündeki dolguda dikili. Güvey Kandili. Zaten buraya dikilmemesi gerekirdi. Hem de 2 tane. Ağaç çevreye acayip tohum saçan türde. Köklendiğinde, Kokar Ağaç gibi, yerinden sökmek ve yok etmek çok zor. Kanalları tıkar, hızlı çoğalır, çiçekleri her ikisinin de güzeldir. Sonbaharda yaprakları güzel renklenirler. Bu tür ağaçları evlerin bahçelerinde yakın mekanlara felan dikmemek lazım. Geniş alanlara dikilmesi daha da uygundur. Ağaçlandırmalarda kullanılırlar.
Düşüncelerimin akışını bozmasın bu iki konu. Sabah yediden beri masamın başındayım. Dışarıda eğlendirecek bir şey var mıdır? İçimde iyi şeyler yaratacak tesadüfler var mıdır? Kışa bürünürken her şey.
Yalnız mı bırakıldım? Sanmıyorum. Ruhum 57 yaşında canlı duygularla dolu. Talihim yaver gitmekte 45'inden sonra. 26'sına kadar da fena değildim. Arada bir 19 yıl var bozguna uğramış. Bunu yirmiye yuvarlarsak, şimdiki durumda hayatımın içte ikisi hayırlara vesile, iyi geçmiş. Beynimde ve yüreğimde hüzün çiçekleri -bu akış devam ederse- yer edinemiyor. Ara sıra yaşlılığın soğuk hüznünü duymaktayım, ama bu hemen geçmekte. Burada da kazançlı çıkmak adına, yalnızlık evrenini gönlüme göre tasarlamak isterim. İçimi çekerek, kendi kendime, rengi atmış koltuğuma gömülüp, aynı duruşlarda kendimi azaltmayacağım. Kendime karşı suç işlemeyeceğim.
Yaşamak için doğmuştum, yaşayarak da ömrümü bu dünyadan geçireceğim. Buna kararlıyım. Yazdıklarım yalnız gezmelerimin işi. Kusur bende olmasın. İyi niyetli yalnızlıklarım hayatıma besin olsun.
Etkili olmaktan alıkonmuş duygularım olsa da, pek az olsun. Bazılarının aşağılamalarına sabrımı sunarken, doğrularda birleşerek gücümü artırabilirim elbette. Ruhuma, gençliğimden beri beni bırakmayan çocukluğuma burada teşekkür ederek saygımı sunmalıyım.
Yüreğim sevgiler öğreniyor yalnız başıma düşler kurarak. Bu sevgi çiçekleri o kadar çoğalıyor ki, arıları, kelebekleri, uğur böceklerini, karıncaları... kucaklayarak mis gibi kokularla çoğalıyor. Üzücü değil, avutucu betimlemeler bunlar. Buna o kadar önem vermekteyim ki, sanki olumlaya olumlaya yaşamımın gençleştiğini hissediyorum. Hücreler böyle de yenilenebilirler mi acaba? Ozon tedavisine ihtiyaç yok!
Böyle düşüncelerle geçiyor günlerim. Biraz sonra öğle yemeğini geleneksel bir restaurantta yiyeceğiz. Yemeğin tadını merak ediyorum. Fiyat menüsüne bakmıştık aylar öncesinden, uygun. Pek hoşnut şekilde tok karınla çıkacağımı umuyorum. Düşlemlerimin bir parçası; iyi atmosferde yemek yemek ve sohbet etmek, etrafı gözlemlemek. Nehir kenarında bir parça bez üzerinde gibi piknik havasında atmosfer. Yalnız yalnız avara avara gezerken böyle mekanları da keşfediyorum, cebimdeki not defterime kaydetmeye çalışıyorum veya fotoğrafını çekiyorum.
Geçen arabalar, yürüyenler, tramvaya binip inenler, bisikletliler, yeni inşa edilen astronomi evi, kapanan bir dükkan, yaya yolunun yeni çekilmiş beyaz şeritleri, çöpteki karton kutu, birisinin yürüyüş tarzı, gurup halinde elele yürüyen okul çocukları, koşan bir köpek... Hiçbir şey durmuyor.
Yalnızlık ile yalnız olmak birbirine karıştırılmamalı. Yalnızlıklarımda zihnim ve ruhum havalara sıçrar. Yalnız olmaya vakit bulamam. Bir an önce aklımdan şimşek hızıyla geçen şeyleri yapmaya heveslenirim. Kendi yalnızlığımı duymam. Kendime gelirim aslında ben yalnızlıklarımda.
Gece ve gündüz farketmez. Hızımı alırım her dakika. Başım serin olur. Bilmediklerimi öğrenirim. Bildiklerimi paylaşırım.
İşte, kendime gelme saatlerimdir bunlar. Yaşamı duyumsadığım saniyelerdir. Kim olduğumu bulduğum günlerdir bunlar.
Bana, kimsin derlerse, bi dakika kendime bir sorayım, demek gelir içimden. Şaşırtmak amacıyla.
Yazı bitince, hoby bahçemize gideceğim, evde biriken kompost poşetlerini bahçedeki kompost kutusuna koyup geleceğim. Bir gezinti bahanesi yani.
Sevgi ve saygıyla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder