ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ'yi okurken BANA KALANLAR

    ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ'yi okurken BANA KALANLAR

    1946 doğumlu. Stockholm'de felsefe ve müzik eğitimi aldı. Hem Türkiye hem de dünya yazınına ve kültürel birikimine müzik, edebiyat, sinema gibi çeşitli mecralarda katkı koydu. Üretken yazar. Romanları 40 dile çevrildi. Kore ve Almanya'da çok satanlar listesine girdi. Çeşitli organizasyonlarla Amerikalı okurlarıyla buluştu. Romanları çeşitli ülkelerde Yılın Kitabı ödülleri aldı. Çeşitli ülkelerde ve Türkiye'de üniversitelerde konferanslar vermekte. Amerika'da bir üniversite'de romanları ders kitabı olarak okutuldu. Çeşitli Formlarda yer aldı. 1972 yılında, dönemin politik atmosferi etkisinde, düşünceleri nedeniyle suçlanarak Türkiye'de hapse atıldı. 1996-2016 yılları arasında UNESCO İyi Niyet Büyükelçisi olarak görev yaptı. 2002-2006 yıllarında milletvekili olarak TBMM'de yer aldı. 
    Türkiye müzik, kültür, fikir ve siyaset sahnesinde vazgeçilmez bir yeri olan Zülfü Livaneli, düşünsel ve edebi üretimine halen yaşadığı İstanbul'da devam etmekte. 
   
 www.livaneli.gen.tr ve www.livaneli.net

    2021 tarihi itibariyle söylemek isterim ki, kendime ne yazık ki, Livaneli'nin hiçbir romanını baştan sona okuduğumu hatırlamıyorum. Birkaçına başladım, yazının yumuşak dilini gördüm, bu cümleleri ben de bi şekilde kurarım dedim, içindeki zenginliği, adres gösterdiği kişi ve fikirlerini nasıl olsa bir yerlerde ben de okuyorum -kendisinin köşe yazılarında da- diyerek, Marquez'deki dil kıvraklığını aramış olmalıyım ki, elime aldığım kitaplarını 'hafife' alarak bıraktım. Sol ideolojisi ve Müzik ustası olması ile kabul etmiştim kendisini. 
    Şimdilerde onu 'Orta Zekalılar Cenneti' adlı kitabıyla yeni yeni tanımaya başladım ve kendimi en az bir otuz yıl aldattığımı düşündüm. Yaşar Kemal'in 'İnce Memed' eseri doyumsuzdu, aylarca zihnimden çıkmamıştı. Ama gel gör ki, Türk yazarlarına zihnim ketum kalmış, bir kitapçıya gittiğimde raflardan 5 yabancı yazarın kitabını alırken, 1 tane de bizim yazarlarınkinden tercih ederdim. Bu benim ayıbımdır. Bu düşüncemin Livaneli ile yavaş yavaş tersine dönmesinin adımı atılmış da oldu. 
    Bugün 30 Ekim 2021. Sayın Livaneli, senden alıntılarımla hoş geldin Bloguma.

    Orta Zekalılar Cenneti ve Sanat Uzun, Hayat Kısa Kitaplarının Yeni Baskısı İçin Not
    "1991'de bir yazıda kullanmış olduğum ve bir kitabıma adını vermiş olan 'Orta Zekalılar Cenneti' ifadesi... Gözlemlerime göre 'orta zekalı'ların iktidar alanı daha da genişledi, neredeyse başa çıkılmaz bir ortak paydaya dönüştü. Toplum kaliteyi -deyim yerindeyse- kusmaya başladı; iyiliğin yerini kötülük, temizliğin yerini pislik, hakkın yerini haksızlık, kibarlığın yerini kalabalık, ahlakın yerini ahlaksızlık alma yolunda epey ileri gidildi. Ne yazık ki 'orta zekalı'ların başarısı ve insan soyuna acı çektirmesi, bir ülkeyle, bir bölgeyle sınırlı değil. Dünyanın en etkili ülkesini yöneten birtakım orta zekalıların, herkese yalan söyleyerek Ortadoğu'yu kanlı bir bataklığa sürüklemesi, milyonlarca insanı katledecek, yerinden yurdundan edecek savaşlar başlatması başka türlü nasıl açıklanabilir?
    Ne yazık ki 'demokrasi adı verilen bir manipülasyon oyunu, orta zekalıların elinde mutlak bir iktidar aracı haline geldi. Platon'un 'Ülkeleri filozoflar yönetmeli' tezi, 'Ülkeleri orta zekalı lumpenler yönetmeli' ilkesine dönüştü. 
    Bu da bizi ister istemez zeka ile kurnazlık arasındaki uzlaşmaz çelişkiye getiriyor: Birçok yazımda tekrarladığım gibi zeki insan kurnaz olmaz, kurnazlar da zeki olamazlar.
    ..... Hayır, kesinlikle hayır. Çünkü büyük zekalar, büyük bilim insanları, çağlar ötesine kalacak sanatçılar genellikle saf insanlardır, yaşam acemisidirler. Baudelaire bir şiirinde 'geniş kanatlarıyla havada süzülen kartalların, yine bu kanatlar yüzünden yerde yürüyemediğini'nden söz eder. Doğrudur. Kafalarında evreni yeniden kuran dehalar, sokak kurnazlığını anlayamazlar bile. Çoğunun otistik gibi görünmesi, topluma ayak uyduramayıp inzivaya çekilmesi bu yüzdendir.
    ..... Michel de Montaigne 1570 yılında, 38 yaşında kulesine çekildiğinde, hayatını kesin olarak noktaladığına inanmaktadır. Daha sonra Shakespeare gibi o da her şeyin kırılganlığını, 'resmi makamların insanlara üstten bakışlarını, politikanın cilvelerini, belediye çalışmalarının yol açtığı can sıkıntısını' ve her şeyden önce dünya işlerine karışmadaki yeteneksizliğini açık seçik görebilmiştir. Başkaları mevki, nüfuz ve ün peşinde koşarken, Montaigne'in bütün çabası artık yalnızca kendisine yöneliktir.
    İnsanlığa katkıda bulunmuş birçok büyük ismin 'inziva'ya çekilmek zorunda kalmasının gerçek nedeni, dünyayı kaplayan orta zekalılıktan ve onların kurnazlıklarından yorulmuş olmalarıdır..."

    Kaideyi Bozan Bir Sanatçıdan
    Zafer Köse, Zülfü Livaneli kitabı için kitapta önsöz niteliğinde bir bölüm yazar:
    ".....Yaşadığımız dönemde hayattan kopuk bir uğraş gibi algılayanlar ve öyle üretmeye çalışanlar olsa da, sanat her zaman hayata dair bir üretimdi. Kelimelerle, renklerle, seslerle ve çeşitli yollarla içeriğe biçim vererek anlam yaratmaktı; hayatı yeniden yaratmaktı.
    .....Yıllar boyunca biriktirdiği bilgiler, karşılaştığı gerçeklikler, tanık olduğu durumlar arasında ilgiler kurarak, çeşitli meseleler üzerinde düşünüyor Livaneli. Her insanda olduğu gibi onda da dış dünya bu şekilde zihnine yansıyor. Zihnindekileri, yüreğindekileri insanlarla paylaşmak için sürekli üretiyor.
    .....'Çok boyutlu sanatçı' deyince, birden fazla alanda üretim yapmak anlaşılmamalı. Livaneli'nin çok boyutluluğu, her bir yapıtını üretirken dünyaya baktığı içıdan, temaları farklı yönleriyle işlemesinden kaynaklanıyor. Sadece romancı, sadece besteci olan sanatçılar da çok boyutlu olabilir. Daha doğrusu olmalı.
    .....O da Picasso gibi sanatçılarla aynı görüştedir: Sanat, güzellik yaratmanın, kendini ifade etmenin ve varoluşunu gerçekleştirmenin olduğu kadar, dünyaya müdahale etmenin de bir yoludur. Livaneli, ürettikleriyle ve anlattıklarıyla en çok, insanların tek boyutlu olmaması için çaba harcadı...."

    Orta Zekalılar Cenneti ve Ölü Ozanlar
    'Ölü Ozanlar Derneği' filmini gördünüz mü?.. Bürokrasinin, yeteneksizler dayanışmasının, küçük kıskançlık ve ayak oyunlarının, kısacası örgütlenmiş orta zekalıların, bir ozan-öğretmen ve öğrencilerinin ezmesini, parçalamasını anlatan müthiş bir film.
    .....öğrencilerin içindeki yaratıcılık yetisini kışkırtıp, her birini yaşamın ve değişimin olağanüstü sevinciyle sarhoş birer insan haline dönüştüren bu sıra dışı aydın, örgütlü orta zekalılar tarafından eziliyor. Çünkü orta zekalılar, pek bilgili olmasalar da, kurnazdırlar ve uyumludurlar. Herkes rahat edebilir. Hareket bastırılmış, düzen geri getirilmiş, talebe hizaya sokulmuştur. Kimsenin, yaratıcılık, sanat, yaşam sevinci bahaneleriyle kurulu düzeni sarsmasına izin verilmeyecektir.
    Üzerlerinde bir sevgisizlik kabuğu taşıyan orta zekalılar, toplumdaki saygın yerlerini koruyabilir, insanların yaşamları hakkında kararlar verebilir, hepimizi yönetebilir ve pijamalarını giyip balkonlarına kışlık odunlarını istiflerken, ne bizler ne de vicdanları tarafından rahatsız edilirler.
    .....Rasyonel toplumlardaki, 'bir işi, en iyi yapabilecek kişinin üstlenmesi' kuralı altüst olur. Örgütlü orta zekalılar, kendi dayanışmalarını kurarak, yetenekli insanı yok eder ve kendilerinden irini oturtur oraya..."

    Hayatla Pazarlık
    "Pablo Picasso okulda kötü bir öğrenciymiş, en çok da matematik dersiyle başı beladaymış. Niye, biliyor musunuz? Çünkü bu küçük çocuk 4 sayısını gördüğü zaman bunu bir burna benzetiyor ve o burnun ait olduğu yüzün geri kalan bölümünü çizmek için dayanılmaz bir istek duyuyormuş. Matematik formülü çözmesi gerekirken başlıyormış 4 sayısının ardını önünü, yanını yöresini çizmeye.
    Diğer çocuklara 4, tam da öğretildiği gibi 4 sayısı olarak görünürken, bu dahi ressam 4'ü öne fırlamış bir burun olarak görmekten hiç kurtulamamış. Çünkü Pablo Picasso'nun düş gücü, farklı bir boyuttaki yaratıcılığa yönelik. O küçük çocuğa matematik öğretmekte ısrar etmek gereksiz değil mi? Pablo ömrü boyunca matematik okusa bile bu alanda ilerleyemeyecek ve 4'ü hep burun olarak görmeye devam edecektir.
    Cahit Arf ise, Picasso'nun tersine, her şeyi sayılar evreninde algılayacaktır. Demek ki algıları bu kadar güçlü olan insanlar, daha çocukluktan, ne yapmaları gerektiğine karar veriyorlar. Ya veremeyenler? Hiçbir konuya çok fazla eğilim duymayıp da ortalıkta gezinenler? İnsanlığın ezici çoğunluğunu oluşturan bu kişiler, rastlantılarla bazı mesleklere itiliyor ya da bir ömür boyu ne yapmaları gerektiğini düşünüp duruyorlar.
    Çünkü önemli olan bir şeyi istemek değil, çok istemek! Başka bir şey düşünemeyecek kadar çok istemek; tutku derecesine yükselmek. 'Ben bu işten para kazanır mıyım? Bu meslekte istikbal var mı?' gibi soruları soramayacak kadar büyük heyecan fırtınalarına yakalanıp sürüklenmek. Albert Einstein bir gün çok ünlü biri olmak için çalışıp çabalamadı herhalde. İzafiyet teorisini meşhur olup, para kazanmak için düşünmedi. Hayatla pazarlık yapılmıyor!"

    Konuyla ilgili birkaç notu internetten bulup aşağıya aldım: Einstein tarafından görelilik ilkesiyle ışığın sabit hızı birleşimden doğan izafiyet teorisi, aynı hıza sahip unsurların gözlemci ya da kaynağa bakılmaksızın aynı hızda gideceği sonucunu ortaya çıkarmaktadır

Cahit Arf (11 Ekim 1910, Selanik - 26 Aralık 1997, İstanbul), Türk matematikçi ve bilim insanıTÜBİTAK Bilim Kolu eski başkanı. 1948'de İnönü Ödülü'nü, 1974'te TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü kazanmıştır. 1980 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Onur Doktorası, 1981'de de ODTÜ Onur Doktorası'nı almıştır. 1990 yılında Arf'ın onuruna Sayılar Teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum düzenlenmiştir. İleri düzeyde araştırmalar yaptığı Halkalar ve Geometri üzerine ilk konferanslar da 1984'te İstanbul'da yapılmıştır... 


    

----------------------
    Devam edecek...


















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KENDİME BAKABİLDİĞİM ORANDA ALEMDE HER ŞEY TANIDIK

YAZMA İŞİ

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri Ardından